Evrenin en makro halinden, en mikro haline bir dengeden bahsetmek istiyorum bu sefer.
Yukarıda lise sıralarında öğrendiğimiz önemli bir denklem var. A ve B bileşik/elementlerinin girip, C ve D bileşik/elementleri çıkıyor.
Tepkimenin bize anlattığı şey temelde bu ama denklem bize farklı bir taraftan bakmamız gerektiğini söylüyor. Bir de C ve D'nin bozunup, A ve B'ye dönüştüğü taraf var.
Bende insan bedenindeki parçasını anlatmak istiyorum. Aslında bu konuyu iki farklı nitelik ile anlatacağım...
1. Kısım: İnsanda denklik durumu
İnsan bedeni için en güzel örnek stres ve yanıt serisi. Bir konu hakkında beynimizde kıvılcımlar çakmaya başladığı anda stres faktörü bedenimizin içine girmeye başlıyor. Sonra sırasıyla tepkimeler gerçekleşiyor. Nöronlardaki elektriksel iletinin stres durumu üzerinden hızlanışı, buna bağlı ilkel segmentlerdeki ateşlemeler, sonrasında hormonal yanıt ortaya çıkıyor. Kortizol giriyor devreye, ardına biraz da adrenalin. Hemen bu hormonlar ilerleyip son organlarında ynaıt oluştuyor.
Kalp devreye giriyor, hızlı ve güçlü atmaya başlıyor.
Damarlar çeşitli yerlerde kalınlıklarını değiştiriyorlar. Tansiyonu yükseltiyor, kaslara kanı yüklüyor.
Solunum hızlanıyor.
Gözler netlik ayarı yapıyor.
En genel anlamıyla, gereksiz her organ devre dışı oluyor.
Sinirlenen insan bir tür atak konumuna geçiyor. Buna "savaş ya da sıvış" durumu deniliyor. Tüm bu denklem vahçi bir canlıya karşı da olabiliyor, günlük yaşamdaki stres oluşturan anksiyete durumlarında da. Mesela iyi gitmeyen işinizin ortasında.
Şimdi gelelim bu denklik gerçek hayatta ne işe yarıyor?
Tam da bu noktada çok önemli bir işe yarıyor, denklemi bir yerden kontrol edip öteki tarafa itmeye başlıyoruz. Duruyoruz önce, bedenin o tonus kazanmış kaslarına gevşe komutu vermeye başlıyoruz. Arkamıza yaslanıp, rahat bir pozisyon alıyoruz. Sonrasında gözleri kapatıp o delici bakışları karanlığa boğuyoruz.
Hızlanmış bir solunum var, ona odaklanıyoruz. Aldığımız her nefesi hissederek almaya başlıyor, 1 dakika içinde 6-10 taneye doğru yavaşlatmaya başlıyoruz.
Denklem burada istediğiniz yöne kayıyor. O saldırgan beden, oksijen ile ehli hale geliyor. kalp yavaşlıyor, tansiyon düşüyor, stresin hormonları yakılıyor. Nöronlar düşünceye sevk edecek ateşlemeler yapıyor. Bu sayede stresi yenmiş ve bedende bir denklik oluşturup problemle baş etmeye başlıyoruz.
İnsan bedenindeki denkliği kullanmayı öğrenmesi zaman alıyor.
2. Kısım; Anti-depresanlar bunun neresinde?
Aslında toplumsal bir yanlış olduğunu düşündüğüm konu var. Anti-depresanların tedavi edici olduğunu düşünüyoruz.
Stres ve benzeri faktörler insan bedeninde çok farklı hastalıklar oluşturyor. Mesela; depreyon, gerilim tipi baş ağrısı, migren, gastrit, bağırsak sorunları...
Tedavide tıbbi olarak en çok kullandığımız yöntem anti-depresan. Aslında atladığımız noktada burası, anti-depresan tedavinin kendisi değil, tedavinin yapılacağı odanın giriş anahtarıdır. Odaya girip orada düzelmeyen kişinin odada olmasının hiç bir karşılığı yoktur. Tabi bir de şu var; anti-depresan kullanmadan da o odaya girebilecek kadar güçlü iseniz ona ihtiyacınız yok demektir.
Oda mevzusuna gelelim. İnsan stres altında denklemi geriye itmek ister. Bunu yapacak gücü olmayınca anti-depresanlar bir tür doping olur. Bedendeki nöronal akımın ödül merkezinde artmasını, yaptığın her şeyin güçlülük kattığını daha çok hissetmeni sağlayan bir ateşleme mekanizmasını yangın mekanizmasına çeviren silahlardır.
Lakin bu ilaçları tek başına kullanmak yetmez sonrasında terapiye ihtiyacınız var. Ama kendi başınıza ama birileri ile. Lakin o denklemdeki denkliği yeniden istediğiniz yöne bükmeyi öğrenecek kadar güçlü olduğunuz gün o silahtan vazgeçip artık her türlü stres ile tek başınıza savaşmayı kavramış oluyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder