Küresel "zam" ekonomisi içinde, bir avuç mutluluğu neye borçlu olduğumuzu sorgulamamız gerekiyor artık. Tartışmaların geldiği, belki de kilitlendiği noktadayız.
Kendi iç dünyamızda "mutluluk" kavramı genellikle sağlık, sevgi, iyi ilişki temelli bir yaşamın sinyalini veriyor. Bunu yaparken sevdiğimiz şeylerin bizi mutlu ettiğini anlıyoruz. Sonra önemli bir soru geliyor; "Sevdiğimiz şeyler aslında nedir?"
Yukarıdaki soruyu cevaplamak ise işin zor kısmı.
Kendi tarafımdan bakıyorum, sevdiğim şeyler genellikle "bir şeyler öğrendiğim anlar" ile başlıyor. Bir şey öğrenmek ise bana genelde bir alanda ilerlemeyi, o konuda yetkin, üretken, sorgulayıcı ve dinleyici olma yeteneği katıyor.
Kendi iç dünyamda sorgu temelli düzeni yakaladığım günden bugüne mutluluk altındaki gerçeği görebildiğim dünyada ya da altındaki düzene etki edebildiğim noktalarda oluşmaya başladı. Yani bir konuda etkin olduğum zamanlarda kendimi mutlu hissediyorum. Bir alanda sadece tüketici olmadığım anlarda zevk sahibi oluyorum. Katkılarım kadar mutlu oluyorum.
Bu durumda "mutluluk" denklemi, "katkı" sağladığın alanda yaptığın "üretim" ile doğru orantılı olarak artmaya başlıyor benim için. Varlığını üretmeye borçlu insanlarız. Doğa için üretmeye borçluyuz.
Son yapılan araştırmalar "kürsel ısınmaya karşı 1.2 trilyon ağaç dikelim" diyor. Üretmek için bir başka neden de kendi geleceğimiz olan çocuklarımızın geleceğini, dünyanın geleceğini kurtarmaktır.
Stressiz bir yaşam hayatla uyuşmaz ama stresinizi azaltmak istiyorsanız bunu dinleyebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder