Bu Blogda Ara

Translate

dil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2024 Cumartesi

Çiçeklerle Konuşma Dili: Florografi

Florografi, yani çiçeklerin dilinin tarihi, çiçeklerin sembolik anlamlar taşıdığı eski medeniyetlere kadar uzanır. Ancak, çiçeklerin sembolik bir dil olarak kullanılması 18. ve 19. yüzyıllarda popülerlik kazanmıştır. Özellikle Viktorya dönemi İngiltere'sinde ve Osmanlı İmparatorluğu'nda bu dil oldukça yaygındı.

Florografinin modern kökenleri, 18. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nda geliştirilen "selam" adı verilen çiçek diliyle başlar. Osmanlı haremi ve saray hayatında, çiçeklerin anlamlarını kullanarak iletişim kurmak yaygındı. Bu dönemde, çiçeklerin anlamları, gizli mesajlar ve duyguların ifade edilmesi için kullanıldı.

Bu fikir, İngiltere'ye ve Avrupa'nın diğer bölgelerine yayıldı ve özellikle Viktorya dönemi İngiltere'sinde büyük bir popülerlik kazandı. Viktorya dönemi, katı sosyal kuralları ve duyguların açıkça ifade edilmesinin hoş karşılanmadığı bir dönemdi. Bu yüzden, insanlar çiçeklerin dilini kullanarak gizlice duygularını ifade ettiler. Bu dönemde çiçek ansiklopedileri ve sözlükleri yayınlandı ve her çiçeğin farklı bir anlamı olduğu kabul edildi.

Fransız yazar Charlotte de Latour'un 1819'da yayımlanan "Le Langage des Fleurs" (Çiçeklerin Dili) adlı kitabı, florografinin popülerliğini daha da artırdı. Bu kitap, çiçeklerin sembolik anlamlarını sistematik bir şekilde derledi ve halk arasında yayılmasına katkıda bulundu.

Florografi, 19. yüzyılın sonlarına doğru popülerliğini kaybetmeye başlamış olsa da, günümüzde hala romantik ve duygusal anlamları ifade etmek için kullanılmaktadır. Çiçeklerin dilini öğrenmek, geçmişte olduğu gibi bugün de, duygusal mesajları iletmenin zarif ve anlamlı bir yolu olarak devam etmektedir.


Kitabın linki: The language of flowers: Fluorography: Fluorography

3 Temmuz 2021 Cumartesi

Yaşayan Kelimeleri Öğrenme Sanatı: Etimoloji


 Dillerin yaşayan düzenleri içinde var oluyor her şey. Bir dili konuşmak için bir çok kelime öğreniyoruz. Basit tanımlar ile araştırma yapınca (yani açıp google a yazınca), B2 düzeyinde bir konuşma için 4000 kelimelik bir ortalamadan bahsediyorlar. Bir ülkede yaşamak, ufak bir seyehati güvenli şekilde gerçekleştirmek için ideal kelime sayısı bu olabilir.

20 binli rakamlar ile yaşıyor iseniz, o dilde bir anadil edası olabilir. C2 seviyesini geçmiş olursunuz sanırım. (Bu konuda en son uzman görüşü verecek insan benim)

Benim varmak istediğim nokta sayılardan önceki nokta, kelimelerin hikayesi yani etimoloji

 

11 Haziran 2017 Pazar

#Sorgulamak 2 : Bilinç ve Tüketim

"Düzenli kitap okumanın" faydasız olduğunu anlatan yazı yazmaya karar verdim. Çünkü düzenli kitap okuyan ve hiç bir fayda göremeyen insanlar tanıdım.

Kitap okumayanlar için bir yazı değildir!

Bir dilin temel niteliklerini kelimeleri ve onların anlamları oluşturur. Bunların kullanımı üstüne ayrı bir dünya konuşması üzerine ayrı ve yazması üzerine ayrı bir dünya vardır. Bir bilim dalının en temelini öğrettikleri temel eğitim dönemimiz içinden çıkınca sıradan bir insan olarak binde 5'ine hakim olduğumuzu belirten yazılar var.

Bu araştırmalar bu kelimelerin ne kadarını kullandığımızı da sorguluyorlar. Güzelim dilimizin 1970li yıllar için 90 milyon civarında kelimesinin var olduğu belirlenmiş. Günümüz araştırmaları ise günde 400 kadar kelime kullandığımızı göstermektedir.

Dili geliştirmek, kelime öğrenmek için en temel yöntemimiz kitap okumaktır. Bu konu su götürmez bir gerçektir. Kitap okumak kelime bilgisi sayımızı ve kelimelerin anlam, kullanılış şekli üzerine çok güzel çıkarımlarda bulunmamızı sağlar. Bir tık ileri gidecek olursak, şiir okumak bu durumu daha da geliştirmeyi sağlar. Mecazi anlamlar kelimelerin en uç noktalarını yakalatabilir.

Benim savunduğum hipotez; çok kitap okumak faydasızdır. Dilimizi geliştirmek için çok kelime öğrenmek güzel bir şeydir, sorunda tam burada başlıyor. Bir şeyden çok öğrenmek etkili midir?

Edebi yönüyle, gramer yönüyle bir kitap insana çok şey katar. Buradaki "katmak" fiilinin mühim bir ayrıntısı mevcut. Tüketim toplumunun elamanı olan bizler için kitapları almak okumak ve okuduğumuzu göstermek gibi alışkanlıklar kazandık. "katmak" kelimesi gizli bir iş paketini cümle içine yerleştirmiştir. O da yaptığımız okuma eyleminin sonrasında analize ve senteze daha sonrada gündelik kullanıma geçirme yönündeki ihtiyacın kazanım olabileceğini göstermektedir.

Tüketim toplumunun diline katkı sağlasın diye okuduğu ve seçicilikten bihaber şekilde iç ettiği kitapların analizlerini yapmadan, kendi hayatına sokmadan geçmesi, yani sadece çok kitap okuması hayatına bir şey katmaz. Çok kitap okumak faydasızdır hipotezim deki ilk savunma noktamı bu oluşturmaktadır.

İkinci kısmını daha kısa bir şekilde anlatmak istiyorum; bilinen insan ömrü her türlü mükemmeliyetçilik ile 140-160 yıldır, günümüzde ise ortalama 75 yıldır. Bir kitap için ortalama olarak bir hafta süre geçecek desek, okunacak kitap sayısı bellidir. Bu yıl basılan kitap sayısı 1.142.XXX şeklinde ise her birisi için standart yaşan bir insan ortalama bir hafta ayırsa ve bu süreçte bir ömür buna yetmeyecek demektir. Yani çok kitap okumak yerine, hayatımıza bir şeyler katacak olanlardan ve ömre sığıp yaşama eklenecek şekilde seçmek gereklidir.