Bu Blogda Ara

Translate

24 Haziran 2016 Cuma

Planlı Yaşamak ve Kazançları

Hayatımdan bir parçayı aktarmak istiyorum yine, ama bu sefer güzel bir sözüm de var:

Carpe Diem....

İnsanların anladığının dışında bir anlamı var benim için ve bende o anlamı ile size bu sözü aktaracağım.

Planlı yaşamak: tam bir tablo, yanında saatler, günlük ilerleme miktarı, bunun olasılıkları, kazanımları, ödülleri cezalarıyla olan bir sistem hayali olsa gerek çoğu kişi için.
İlkokulda rehberlik servisinin verdiği içinde günlük 18 kutucuk bulunan 7 günlük plan cetveli gibi. İçine tuvalete gireceğiniz saatten tutunda, banyo yapacağınız saate kadar yazdığınız sonra daha ilk günden uyamayıp tüm motivasyonu çöpe attığınız o planlardan bahsediyorum.

Ben kendimi planlı yaşayan birisi olarak görüyorum, ama yukarıdaki gibi değil. Tahminen 13 yıldır ajandam var, içinde sürekli bir şeylerim olmasa da en azından gerekli durumlarda doldurma imkanı bulabileceğim bir defterim mevcut. Bunun dışında, her sene telefon numaralarımı kaydederdim. ( Geçmiş zamanda çünkü, büyüdüm bilgisayarım oldu, internette kendimce sistemim oldu artık digital olarak yazıyorum, ha şu eski ev telefonları da duruyor eski ajandalarım  da)

Kimi zaman bir aylık planlardım hayatı, sınavlarımı yazardım. Toplantılarım olurdu onları yazardım, sonra onlar için ön çalışmalarımı yazardım. Hazırlanırdım yani.

Şimdi ise günlük kağıtlarım var, yapacaklarımı yazıyorum, yapamadıklarımı da yazıyorum.

Planlı yaşıyorum diyorum ya; plan dediğim şey aslında bitmesi gereken işlerimi ve ne zamana biteceğinden ibaret. Canım isteyince sahilde yürüyorum, balkonda kahvemi içip kitabımı okuyorum, uzun uzun bilgisayarda vakit geçiriyorum ama hedeflediğim noktaya varmak için küçük küçük de olsa vakit ayırıyorum.

Kitabın tamamında yazan fikirlere katılmasam da "Tembellik Hakkı" diye bir hakkımız olduğunu, dünyanın sadece bir yarıştan ibaret olmadığını ve zamanın kazanılması gereken bir savaş değil de edinilmesi gereken bir dost olduğunu unutmadan planlı yaşamalıyız. "Carpe Diem" sözünün de anlattığı gibi, her nefesi hakkıyla solumalıyız.

Sonuçta ömür yapabileceğimiz her şeyi sığdırabileceğimiz kadar uzun.

Kitap( Tembellik Hakkı ) hakkında ufak bilgi almak isterseniz.

12 Haziran 2016 Pazar

Bireyselcilik

Kısa kısa bir kaç yazı yazarak bu konuda fikirlerimi paylaşmak istiyorum:

Yabancıların deyimi ile "İndividual" yani kişinin kendisinin obje olduğu, temelde kendi merkezli olan bir durum, değer yargısı olarak nitelendirebiliriz bireyselliği. Tekil bir yaklaşım aslında, bu tekil yaklaşımın kökeni büyük ihtimalle 15. yüzyıla kadar dayanıyor.

Biz insanlar aslında evrimsel olarak topluluk canlısıyız. Varlığımız doğada tek başına var olabilecek kadar güçlü değil, birlikte iken aklımızı da ekleyerek durumların üstesinden gelip başarıya ulaşan insanlar oluyoruz. Zamanla ilerleyen devirde aslında başarıya zekamız ile ulaştık, tek başına hayatta kalmaya çalışma çabalarıyla nehirler, dağlar, okyanuslar aşan insan artık toplum gözünden önce bireyi düşünmeye başladı.

Toplumun bir kişi için olduğu yıllarda Magna Carta ile ilk darbeyi bir kişinin yönetimine vuran insanlık, Fransız devrimi ile ortak düşünceyi perçimledi. Günümüz dünyası ise bir adım öne giden bir düşünce içerisinde ve bu düşünce 1990-2000 döneminde dünyaya gelip bu dönemin anlayışıyla yetişmiş olan bizlerin dünyaya bakış açısını değiştirdi.

Kişisel yayınlar, artan iletişim ile; orta çağ ardına bir bilim adamının her alanı öğrenmesinden öte herkesin tek konuda uzmanlaştığı bir dünyaya gelmiş olduk.
Bunun yanı sıra herkesin fikrini başkalarının sansürüne takılmadan paylaştığı bir dünya da doğmuş oldu böylelikle. Tabi bunun getirdiği zararları da unutmamak gerekli, düzensizlik kaos anarşi gibi durumların artması ihtimali de var.

Ancak savunduğum görüş tek bir şeyi söyler; düşünen kişiler her daim kazançtır. İnsanlar düşündükçe, düşündüklerini aktardıkça, aktardıklarını tartıştıkça, fikirlerini analiz ve sentezden geçirip bir sonraki adıma geçebildikçe biz ilerleyeceğiz ve kaostan, anarşiden ve terörden kurtulacağız.

Ama öncelikle korkmadan söylememiz gerekn bir şey var; bireyselcilik, önce kişinin varlığını ve kendini geliştirmesini, bu sayede toplumdaki ilerlemeyi ve kendini geliştirmesini sağlar. "Ben" olmadan bir sonraki adımların hiç biri olmaz.

Kalıcılık ve Sonsuzluk

Bu sefer farklı bir konudan bahsetmek istiyorum. İnsanlarla sohbetlerimde çok sık denk geldiğim bir mevzu olan; "Ben yazıyorum ama kimseye okutmuyorum." savında bulduğum hatadan.

Kendi görüşümden bahsetmek istiyorum öncelikle;


Bana göre, "dünya üstünde bir simyacının bulabileceği en önemli şey, demiri altın yapmak ise ve bunu bulan birisi bulduğu formülü bir kağıda yazsa, sonra o kağıdı bir sandığa koysa, sonra o sandığı saklasa bir sır olarak ve kimseye söylemeden ölüp gitse, sandık yansa, her şey silinip gitse bu formül var olmuş mudur?" sorusunun cevabı olmamıştır olacak.
Bütün bundaki tek görüşüm, paylaşıp ortak mirasın içerisine ekleyemediğimiz şeyler aslında var olan şeyler olmuyor.
Aynısını yazmak üstüne de söyleyebilirim. Her insan edebiyatçı değildir, amatörde olsa duygularını aktarma çabasında olabilir. Görüşünü belirtmek isteyebilir. Makale, fıkra, deneme, öykü hatta şiir yazabilir. Bütün bunları içerisinde bulunduğu duygunun en naif hali ile de yapabilir ancak sonuç olarak bu duyguyu insanlara aktarmanın yolu paylaşmaktır. Yani yazıyorum bir kağıda ama kimsenin okuyamayacağı bir yerde muhafaza ediyorum diyen insan sadece yazarak düşünüyordur benim için.


2 Haziran 2016 Perşembe

Türkiye ve Değer Algılar 3

Ülkemizde "İnsan Hakları" ve insanların birbirine saygısı üstüne bir kaç örnek veriyor çalışma aynı zamanda:

En basit yorumu ile aslında yıllar içinde gösterilen değerin arttığı ortadadır. Ancak bunun nedenini de sorgulamak gereklidir. 2001 yılından günümüze geldikçe artan iletişim ağı, halkın bilinçlenmesi, kullanılan savunma yöntemlerinde artış ve Avrupa İnsan Hakları komisyonlarına uzanan bir çitada ilerlemenin ortaya koyduğu bir sonuçta olabilir.

Ülkemizde "Saygı" önemli bir konu haline gelmektedir. Bunun bir yönü olan çevreye karşı hoşgörü ile ilgili olarak "Komşunuz olarak kimi istemezsiniz?" şeklinde bir soruya cevaplar ise:

Yukarıdaki grafiğe bakınca cinsel ayrımcılığın hala bir korku olduğunu, ancak siyasi görüş konusunda bir hoş görü doğduğunu savunabiliriz. Zaman insnalar arasında ırk, dil, cinsel istek, memleket durumu üstünde farklılık oluşturamasa da siyasi görüşleri üstünde oluşturabilmiş.

Bu grafik aslında ülkemizin geçmişi ile bugünü arasında farklılık göstermektedir. Ülkemiz uğrunda canını feda eden dedelerimiz tarafından kuruldu. Bu kişiler evleri, komşuları, mahalleleri, vatanları için savaştılar ve birlik içinde bir zafer kazandılar. O dönemden günümüze çok büyük bir yol aldık. Bu süreç içerisinde ülkesi için yaşayan insanların sayısı gitgide arttı. Ancak şu anda bir gerçek var, yukarıdaki grafik de göstermektedir ki son dönemde bu inanç gitgide düşmektedir. Buradaki birlik ve beraberlik durumunu yıkan ve bireyselleşmeyi yanlış yorumlatan konu üstünde de düşünmek gerektiğini göz ardı etmemeliyiz.


1. yazı: http://zortuk.blogspot.com.tr/2016/05/turkiye-ve-deger-alglar-1.html
2. yazı: http://zortuk.blogspot.com/2016/05/turkiye-ve-deger-alglar-2.html

Kaynak: http://www.bahcesehir.edu.tr/icerik/1725-turkiye-degerler-atlasi-2012-yayinlandi