Bu Blogda Ara

Translate

edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2021 Çarşamba

Review: Kuyucaklı Yusuf

Kuyucaklı Yusuf Kuyucaklı Yusuf by Sabahattin Ali
My rating: 5 of 5 stars

Türk Edebiyatı açısından değerli bir kitap, Sabahattin Ali tarafından 1937'de kaleme alınmış olmasına rağmen modern sosyal yaşamın her türlü izini taşıyan bir yapıdadır. Hayatın içinden sahnelerin yanı sıra, toplumun her dönem teşkil ettiği "adam kayırma" temelli yaşamı bize sergilemektedir.

Yazarın en üstün yeteneği olan kelimeler ile çizdiği resimler arasında; farklı bir boyut kazanan bir sevda, bu sevdanın maddiyat bütünü içinde devinimi, bir memurun hayatındaki döngü ve güç dengelerinin değişiminin insan kullanmadaki etkisi çok ince detaylar ile kendini göstermektedir.

Anadolu coğrafyası içinde geçen bu denklem, hayat içinde dik durabilen bir kaymakamın tek başına güç yetirememesi ve sonra kenara çekilip olayları akışına bırakmasıyla başlıyor, farklı bir yolla hayatına aldığı bir çocuk ve onun kültürel etkilerini evin içinde hissetmesiyle devam ediyor. Karı koca ilişkisinin sevgiden bağımsız zorundalıklar dünyasında ilerlemesiyle sadece maddiyata dayalı bir hale dönüşü ise yıkımın göstergesi oluyor.

Bu coğrafyada çağların değiştiremediği etkileri gösteren mühim satıların izini bulacağımız bir eser halini alıyor.

View all my reviews

2 Mart 2020 Pazartesi

Fikirleriyle Etkileyen Yazar: Halil Cibran

 Amin Maalouf'a benzer hayatı ile aklıma gelir Halil Cibran. Lübnan asıllı, Amerikada yaşayan 1883'de doğmuş, 1931 yılında Newyork'ta hayata gözlerini kapatmıştır. Düşünce dünyasının derinlerine dalmasıyla ünlüdür. Mistik deriz ya hep, işte o mistik halinden öte sorgulayıcı yapısıyla ünlüdür (Sorgulamayan için o derinlik karanlıktır, adına da "mistik" dersen tadından yenmez.).

Hayata iki kelime eklese yeter becne "farkındalık" ve "kabullenme".

Önce kabullenme ile başlamak gerekli. Mesela evrendeki varlığımızı kabullenmeliyiz. Bizim için bir kum tanesi neyse, yıldızların yanında bir kum tanesi olduğumuzu hissetmeliyiz. Ya da birir atomun kum tanesi yanındaki boyutunu düşünmeliyiz. Görecelik arasında gidip gelen dünyada, nereden baktığına göre değişen bir durumdur büyüklük.

"Ne olduğumuzu bilmezken nasıl olmamız gerektiğini tartışmamız çok anlamsız." sözünde, kendimizi tanımamız gerektiği üzerine çok derin bir anlam içeriyor. Cibran kitaplarında farklı bir dünyayı gösteriyor bize.

Özgürlüğün en büyük sınırını çizdi bize Kum ve Köpük isimli kitabında. "Unutkanlık bir tür özgürlüktür." diyerek. "Aklı yavaş olana değil, ayağı yavaş olana; kalbi kör olana değil gözleri kör olana acıman şaşılacak şey doğrusu." sözlerinin içinde engelleri fark etmek gerekiği yatıyor. Her cümlesinde farklı bir noktadan yakalıyor hayatı.

Varlığın karanlıktaki sırrını açığa çıkartmak için Deli olmak gerektiğini anlattı bize. Sonra o çıkan sır ile Ermiş'in Bahçesi'nde sohbetler etti.

Bir bakıma çok şey kattı bize. Her okuduğumda daha çok şey katacağını düşündüğüm birisi olacak.

8 Kasım 2017 Çarşamba

Edebiyata Bakarken; Federico Lorca ve Coplalar

Şiir ve kitap okumayı severken okuduklarımı düşünmeyi ihmal etmiyorum. Okuma gayem haline getirdim diyebilirim.

Federico García Lorca
Federico García Lorca
Şiir okurken özellikle, yazarı anlamak için içinde bulunduğu edebi hayatı da anlamak gerekiyor ve yabancı şairlerde bu soruların araştırılması belki de daha değerlidir. Diline hakim olmadığımız dünyada, çevirmenin edebi gücüne kalmış bir okuma yapıyoruz, sanki baharatları değiştirilmiş bir yemek yer gibi.

Federico Lorca, İspanya kökenli bir yazardır, şiir, oyun türlerinde yazınları mevcuttur.19. yüzyılın son yılında doğmuş, 20. yüzyılın ilk yıllarında yaşamıştır, savaşlı dönemlere gelen yaşantısında bu savaşın ve savaşın getirdiği göçler gözlenmektedir. 1936 yılının Ağustos'unda 19'unu 20'sine bağlayan gece Granadalı milliyetçi gruplar tarafından kurşuna dizilerek erken bir yaşta hayata veda etmiş bir sanatçıdır. Bu kısa yaşamında bir çok eser vermiştir.

Yazarın yaşadığı dönemde verdiği eserlerin niteliklerinden birisi de içerdiği "Copla" tarzındaki şiirleridir. Bu şiirler 20. yüzyılda İspanya edebiyatında kullanılan, Türk edebiyatında manilere benzeyen, daha çok özellikleri bazında Japon haiku türü şiirleri andıran şiirlerdir. Temel özellikleri 3-4 dizeden oluşması, yarım kafiye içermesidir. 

Lorca'nın şiirlerinde bu tarz çok görülmektedir. Örneklerine bakacak olursa, 

Aydınlanır kilise
Sen girince içeri
Ve çiçekler doluyor
Sen oturunca

Yukarıdaki dörtlükte görüldüğü gibi mani tarzına yakın, kısa ölçüler içeren ve net anlatımlar yaparak duygusunu ifade etmeye çalışan bir yazın tipidir. Bu yazın tipi Endilüs coğrafyasında yaygındır, bu coğrafya çoklu etnik kültür içerdiği için etkilenmeye çok açıktır. İbranice, Arapça ve İspanyolca akımlar ile ve bölgede yaşayan çingenelerden etkilenerek gelişen bir yazın türü olmuştur.
Türün çeşitlerine bakacak olursak; Segıidella, cuarteta, solea, alegra, siguiriya gilana, saeta şeklinde sayılabilir ve bunların yanı sıra çingenelerin kullandığı petencra denilen bir çeşiti de bulunmaktadır. 

Yazarımızın şiirinden bir örnek ile yazımıza nokta koyalım;

Balıklardan, kayıklardan,
ne olursun, bir yudumcuk!
Ah, muhafız komutanı,
ah, muhafız komutanı,yan gelmişsin odanda!
Hani ipek mendiller,


kurulayım yüzümü!

_____________________________________________________________________
Kaynaklar; 123

Amatör okuma ve yorumlamalar... 

12 Haziran 2016 Pazar

Kalıcılık ve Sonsuzluk

Bu sefer farklı bir konudan bahsetmek istiyorum. İnsanlarla sohbetlerimde çok sık denk geldiğim bir mevzu olan; "Ben yazıyorum ama kimseye okutmuyorum." savında bulduğum hatadan.

Kendi görüşümden bahsetmek istiyorum öncelikle;


Bana göre, "dünya üstünde bir simyacının bulabileceği en önemli şey, demiri altın yapmak ise ve bunu bulan birisi bulduğu formülü bir kağıda yazsa, sonra o kağıdı bir sandığa koysa, sonra o sandığı saklasa bir sır olarak ve kimseye söylemeden ölüp gitse, sandık yansa, her şey silinip gitse bu formül var olmuş mudur?" sorusunun cevabı olmamıştır olacak.
Bütün bundaki tek görüşüm, paylaşıp ortak mirasın içerisine ekleyemediğimiz şeyler aslında var olan şeyler olmuyor.
Aynısını yazmak üstüne de söyleyebilirim. Her insan edebiyatçı değildir, amatörde olsa duygularını aktarma çabasında olabilir. Görüşünü belirtmek isteyebilir. Makale, fıkra, deneme, öykü hatta şiir yazabilir. Bütün bunları içerisinde bulunduğu duygunun en naif hali ile de yapabilir ancak sonuç olarak bu duyguyu insanlara aktarmanın yolu paylaşmaktır. Yani yazıyorum bir kağıda ama kimsenin okuyamayacağı bir yerde muhafaza ediyorum diyen insan sadece yazarak düşünüyordur benim için.