Bu Blogda Ara

Translate

eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Aralık 2018 Salı

Öğrenme Sanatı

Kendim için eğitimin farklı bir boyutunu sorguladığım bu zamanlarda bana en çok gösteren, hatta bunu insanların gözüne sokmayı sevdiğim, ünlü bir kitap ile anlatmak istiyorum. Bazı yabancı bloglarda bu tarz öğrenmeye "kaotik öğrenme" diyorlar, bende buna katılıyorum. Klasik eğitim ve öğretim tekniğindeki sırada oturup dinleme, basit çözümlenebilir örnekler ve denemelerden ileri geçip direksiyonu eline alıp, anın ihtiyaçları ile büyüme davranışı olarak görebiliriz.

Tahminen milattan önce 6. yüzyılda yazılmış olan, Çin İmparatorluğu 'nun felsefi kökenlerinden birisi olan günümüzde de bir çok alanda yol gösterici bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Sun TZU tarafından yazılan "Savaş Sanatı" isimli kitap, basitçe bakarsak 13 bölümden oluşan, savaşmanın inceliklerini felsefi olarak ele alan ama savaşı sadece ülkeler arası değilde aynı zamanda yaşam savaşı olarak nitelendirir isek her yerimize işleyecek olan bir anlatım olduğunu düşünebiliriz.

 En usta komutan, düşman tuzaklarını boşa çıkartır, ondan daha az deneyimlisi, düşmanın destekçilerini yok eder; daha sonra geleni, düşmanın askeri güçlerine saldırır; en kötü komutan ise surlarla çevrili kentleri kuşatmaya kalkar.

Kitapta geçen bir yerde yukarıdaki cümleler mevcuttur. Burada her komutanın sahnedeki yerini ve tarihe adının nasıl geçeceğini göstermektedir. En usta olanları hiç birimiz bilmeyiz, çünkü onlar problemleri en erken çözenler, geride iz bırakmadan. 

Sun TZU 'ya göre savaşın önemli elementleri mevcuttur;
(a) Uyum ( Ahlak ) Faktörü,
(b) Hava Faktörü,
(c) Arazi Faktörü,
(d) Liderlik Faktörü,
(e) Disiplin Faktörü

5 faktörlü bir planlamayı hayatın içine koyarsak, deneyimlerin eğitime geçişini sağlamak kolay olacaktır.
 Uyum faktörü; insanın ahlakını simgesidir, yaşama şeklini tanımlar. Hava faktörü içinde bulunduğu zaman dilimini anlatır. Arazi faktörü; alınması gereken yolun şartlarını gösterir. Liderlik faktörü; insanlarla olan iletişimin, cesaretin, güvenin simgesidir. Disiplin faktörü ise; ahenk içinde çalışan bir donanım yığınına sahip olmayı simgeler.

Savaşın hepimize bir maliyeti vardır, öğrenme durumunun da. Bütün bunları planlarken kitabın ikinci bölümünde dile getirilen maliyet ve karşılığında verilecek olan değerlerin incelenmesi gerekir. Amaç hedefe giden yolu uzatmak değil, zaferle sonuçlandırmaktır. 
  1. Üçüncü bölümde "Strateji"den bahseder. Buradaki amacın en pratik şekilde sonuca giderken fet edilen alana en az zararı vermek olduğudur. Yani öğrenmeye uyarlayacak olursak, yapmaya çalıştığımız işi başarırken en az denemede sonuca ulaşmış olmayı hedeflemeliyiz.
  2. Dördüncü bölüm "Taktik"ten söz eder. Burada genellikle ana amaç yenilgiden korunmaktır. Bu kişinin kendisinin elinde olan bir durumdur. Ama kazanma konusu için karşı tarafın hatasını gözetlemekten bahseder. Aslında buradaki amaç; kendine zarar vermeden ilerleme amacıdır. Bunu yaparken fırsatını bulunca kendine değer katabilmekte gerekir.
  3. Beşinci bölüm "Enerji" üzerine anlatımlarda bulunur. Buradaki hedef aslında manevra yeteneğini kullanmak için enerjiyi en verimli kullanılacak ölçeğe getirmek olarak çizilmiştir. Yani kendinize bir şey katmak için hayatınızı nasıl bir sistematik ile kullanacağınızı tasarlamanız gerekmektedir.
  4. Altıncı bölüm "Gücün kullanımı" üzerine nasihatlerde bulunur. Alanda daha dinç kalmak ve dayanıklılığı anlatır. Sonuca giderken en uzun süre dayanıklı kalan hedefe varacağını anlatır.
  5. Yedinci bölüm "Savaşta Manevra" üzerine anlatılarda bulunur. Buradaki amaç elimizdeki gücü doğru noktalara doğru toplayabilmek için manevra yapacak nitelikleri tanımlamaktır. Yani kendimizi geliştirmek istiyorsak nasıl gelişeceğimizi biliyor ve ona göre adımlar atıyor olmamız gerekir.
  6. Sekizinci bölüm "Taktik Değiştirme"yi anlatır. Burada da yolda ilerlerken yapılmaması gereken şeyleri görürüz, buna bazen liderlik edenin emirleri de girmektedir. İşte o anlarda durumu kendi lehimize çevirecek inisiyatifler almamız gerekir.

Her bölümünde durumu farklı bir şekilde irdeleyen Sun TZU, savaşı kazanmanın değil kaybetmemenin sırrını anlatmaktadır. 

Eğitim için yola çıkan bir birey, kendine has yöntemleri ile ilerlemeyi öğrenir. Bunu yaparken sürekli ilerleyemese de enerjisini doğru kullanırsa ve kendisini tanırsa hedeflediği yere en sağlam şekilde ulaşan kişi olur.

17 Nisan 2017 Pazartesi

Birlikteliğin hikayesi #Snellman

Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm ama ileri tarihlere bıraktığım ve bence hepimizin kim olduğunu bilmemiz gerektiğini düşündüğüm, bilinmeyi hak eden birisi...
Johan Vilhelm Snellman, Fin filozof, yazar, diplomat.

Bazı ülkeler bir lider ışığında, bazı ülkeler ile halk ile varlık yolundaki ilk adımı atarlar. Ayağa kalkmak için hangi yol olursa olsun, hep birlikte ayağa kalkılınca bu yol tamamlanır. 
Finlandiya, yani bataklıklar ülkesi, öncesinde İsveç sonrasında Rus işgali, yaşadığı manda hayatı ile sıkışmış bir konumdaki ülkeydi, 1800'lerde. Bunun sonunda artık insanlar bir şeyi fark etti, "BİLGİ GÜÇTÜR.". Bu farkındallık bir anda her kesime ulaşmadı, önce ülkenin aydınları tarafından dillendirildi.

John Vilhelm SNELLMAN, bu dönemde önemli adımlar atmış aydınlardan birisidir. Tek başına gidilmeyecek yoldaki önemli güçlerden birisidir. Bu süreçte yaptıklarını ufak bir şekilde sıralamak gerekir ise; okumanın ve eğitimin önemini anlatmış. Bunu yapmak için ülkenin en ücra köşelerinde eğitim veren, halka halkın diliyle dünyayı anlatan, ekonomi-sağlık-siyaset anlatan insanlardan birisidir. 

1881 yılında hayatını kaybeden Snellman, bu süreç içerisinde, okul müdürlüğü, kitap yazarlığı, parlemante üyeliği gibi çeşitli görevler yaptı. Hayatı "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" isimli kitap ile anlatılmaktadır. 12 Mayıs günü Finlandiya'da "Snellman günü" olarak kutlanır.

Daha biyografik şeyler okumak isteyenler için link buradadır!

17 Eylül 2016 Cumartesi

Hayat ve Eğitim Bağlantısı

Bazı noktalarının içinde bulunduğum, bulunurken bir o kadar mutlu olduğum bir sistemden bahsetmek istiyorum. Aynı zaman bu sistemin kurucularından birisinin de konuşmasını dinlemeniz için yazımın sonuna ekleyeceğim.

Hayatımın uzun bir dönemini ( iki ayak üstünde tam kontrolü kazandığım günden beri) okul ve eğitim ile ilişki içerisindeyim. Bu eğitim bana başta okuma yazma öğretmeyi amaçladı. Buraya kadar olması gerektiğine inandığım eğitim idi. Zamanla, matematik dediler, tarih, coğrafya falan dersler çoğaldı.
Bugün bir tıp fakültesinin son sınıfına gelmiş bulunmaktayım. Sistemi eleştireceğim bu yazıda ama farklı bir noktasını eleştireceğim.

Kendimi bildim bileli icra etmek istediğim meslek: "Bililmadamlığı" idi. Bunun için de yapmam gereken şeyi araştırdım. Sonuç; eğitim sisteminden kurtulmak oldu. Biraz daha kağıt kalemi eline alıp önce ateşi yeniden bularak başlamak anlamına geldi.

Eğitim sistemi bana destek oldu, aynı yardımcı ders kitabı gibi. Yeri geldi, çarpmayı kullandım, yeri geldi trigonometriyi. Ama hayal gücüm ile bunları birleştirince başarılı olduğuma inandım. Örneğim evde bir askı yapacağım, çünkü oraya bir çuval asıp üstüne bir şey çalışmam gerekli. Açılar, uzunluklar vs, vs... Her şeyi okulda öğrendiğim şeyle çözdüm. Ama asla onu orada kullanmam gerektiğini öğreten olmadı.

Dönemimizin getirdiği bir bakış açısı: oyun oynamak yerine oyuncakla oynamaya başlamak gerekli.

Aşağıdaki videoda, kurallarını bizim koyduğumuz bir dünyada, aldığımız eğitimi cisimlere aktarabilecek bir hayal gücümüze kavuşmamızı sağlar.

Bir ünlünün dediği gibi, herkes legolarla dünyasını kurmalı...

31 Temmuz 2016 Pazar

Memeli Beyni Eğitimi 1: Tutkular


"Ufak bir dizi ile paylaşmak istediklerim var, biz memelilerin beyinlerinde düzeltilmesi gereken duygular olduğuna inanıyorum bunlardan ilki ile yola çıkıyorum. Tutkulardan bahsedeceğim." 


Ufak bir bakış ile TDK'dan başlarsak, "aşırı düşkünlük" demiş bir yerde. Tutku bir şeyi aşırı düşünmek midir, tartışılır. Ama bir şeye karşı tutku duymak, onu düşünmek, öncelik vermektir. Burası hepimizin mutabık olduğu bir durumdur.


Bir başka açıklamasında ise; "güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç" demiş. Bu daha da doğru bir tanımlama olabilir.

Biz memeli beyinlerine sahip canlılar, beyinlerinde seratonin, dopamin, histamin gibi maddeler ile tutku duyar. Bu maddelerin sinirleri etkilemesiyle ortaya çıkan bağlılık, düşünme, ilgi ve hafızayla bir duruma karşı tutku duyarız. Bu tutku tekrar düşünmeyi, üzerinde ilgili durmayı ve bu tekrarlarda derinliği arttırmayı sağlıyor.

Dünyayı algılama şeklimiz bakış açılarımızı, duyularımız ile şekilde görünen "homoculus" a benzer. Tattığımız şeyleri, dokunduğumuz şeyleri daha derinden hissederiz. Buna duysal yapımız denir. Bunlar beynimizin derinliklerin, ilkel bizden gelen dürtüleri tetikler. Bir zamanlar timsahlarında atası olan sürüngen yapımızdan, tavuklardan öncesine ait olan kuş atamızdan kalma parçalar sonunda bizim bulunduğumuz ileri organizma düzeyinde biraz dopamin, azıcık seratonin ve üstüne katacağı adrenalin ile tutkularda yaşatır bizi.

Hayata ait ufak bir bakış açısı ile, ilk metnin sonuna gelmiş olalım. Yan tarafta en basit hali ile beynimiz ve sinirler arası iletişimin sonuçları mevcut.