Jack London benim için farklı bir niteliğe sahip olan klasik eserlerin yazarıdır. Bu yazısında da farklı bir tat verdi. 2012 yılında hayatın içine giren bir enfeksiyon, sonrasında yıkılıp giden medeniyet ve o medeniyetin yıkılışı evresinde insanların içindeki ilkel benliğin nasıl açığa çıktığının farklı bir hayalini hissediyor insan. Bir yerde "Walking Dead" dizisi gibi hissettiriyor anlattıkları, sarhoşlar veya vebalı insanların parçalanması şeklinde. Diğer tarafta modern salgınlar içinde nasıl bir gelecek bizi bekliyor onu anlıyoruz. Belki de son pandemi deneyiminde bu kadar büyük bir buhran yaşamadık, anarşi hakim olmadı, devletler kontrolü kaybetmedi. Ama olası bir anarşinin sonunda yıkılacak devletler, yıkılacak olan medeniyetin habercisi gibi. Dünyanın yok oluşu sonrasında yeni bir çağın başlangıcını da böyle hayal edebiliriz. Bizim evcil hale getirdiğimiz tüm değerlerin doğadaki seçici dönüşümde yok olup gidecek aciz canlılar olduğunu fark etmemiz gerekli. Sevdiğimiz o köpek ve kediler ilk başta bundan nasibini alacaklar arasında, tarlalarda yetişen bitkiler, elektirk ve diğer tüm teknolojik dünya da bundan nasibini alacak. Bir distopya kitabı mı yoksa psikolojik analiz mi bunu da okuyan kişinin düşünmesi gerekli.
Farklı bir yaklaşım yaptım ve daha önceden farklı şekilde değindiğim bir bilim dalı üzerine yapay zekanın internette bulduğu şeylerden ortaya çıkarttığı döküman oluşturmak istedim.
"Generative Pre-trained Transformer" olarak tanımlanan GPT'nin 3. versiyonu ile yaptığım konuşma sonrasında bana söylediklerini çevirip buraya ekliyorum:
Zihin içinde bir dünyada, belki de hafıza sarayı içinde bir yeni odaya ihtiyacı olan insanlar için o odanın farklı bir döşemesini anlatmak üzeri geldim bugün.
Zihin sarayı, Sherlock gibi bir zekanın içinde kapıldı roman (dizi film) içinde bile büyük bir olay haline gelirken, dünya hafıza şampiyonları için önemli bir alan olmuştur. Legge ve arkadaşları tarafından yazılan bir makalede, anımsatıcı ve geri çağırıcı tekniklerin ailesel olarak gruplandırılması ile geliştirilmiş bu hafıza tekniğinden bahsedilmektedir.
Ben ise bu tekniğin bir başka noktasından bahsetmek istiyorum. Zihnimiz içinde yer alan kütüphaneden. En sevdiğin çizgi dizinin bile bir bölümünde geçen bu yapı, birilerinin dünyadaki her şeyi öğrenmek için kullandığı teknik olarak hayatımızın içinde yer almaktadır.
Alkol; önemli bir organik içecek olarak hayatımızın her yerinde var olan bir maddedir. Bu madde, solunum olayının doğal sonucu olarak meydana gelir. Doğada bazı bitkilerde yüksek oranda olmak üzere her gıda türü içinde mevcut olan bir maddedir.
Marula ağacı
Öncelikle Afrika'da var olan ve hayvanların önemli bir uğrağı olan marula ağaçlarının meydana getirdiği marula bitkisinden yani "Sclerocarya birrae" isimli canlıdan bahsetmek istiyorum. Sert yapılı fresh bir meyve veren bu ağaç Afrika savanlarında yetişmektedir. Özellikle Batı Afrika ve Madagaskar bölgesinde yer alan ağaçlardan orta boyda hayvanlar için aranan bir meyve yetişmektedir.
Bölgesel olarak öneme sahip olan bu bittik aslında bir kaç gün depo edilip fermantasyon sonrasında alkol üretiminde kullanılmaktadır. Alkol distile edildikten sonra bir de yağ elde edilerek bölgesel ekonomide önemli bir araç olarak görev almaktadır.
Peki ya savananın diğer misafirleri, onlar için ise öneli bir yemek gibi düşünülebilir. Bölgedeki zürafalar, gergedanlar, maymunlar ve filler için bu ağaçta yetişen meyveler önemli bir bir kahvaltı öğünü bile sayılabilir. Belli miktarda yedikten sonra etkinliği görülen bir hal almakta ve bunu bölgede çekilmiş videolarda görmekteyiz.
Bir diğer yandan alkol kültürel değeri olan ve günümüzde tüketimi devam eden bir üründür. Yapısı gereği beden içinde bir çok reaksiyonda yer alan, üretilen, harcanan bu madde aynı zamanda nörolojik etkileri ile sedatif bir yapı meydana getirmekte ve kötüye kullanıma neden olmaktadır.
Bu yazımda yakın dönemde yayınlanmış olan ve alkol ile kanserler arasındaki ilişkiyi inceleyen Kore kökenli bir kohort çalışmasının sonuçlarını paylaşmak istiyorum. Yoo ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen bu çalışmadan 4513746 yetişkin bireyin takibi gerçekleştirilmiştir. Bu kişilerde alkol ve kanser arasındaki ilişki üzerine yapılan incelemede katılımcıların yılda 7,7/1000 kişilik kısmının yıllık olarak kansere yakalandığı saptanmıştır. Bu kişilerin %37,2'sinin alkol ilişkili olduğu saptanmıştır.
Katılımcılar üzerinde yapılan karşılaştırmada, kullanılan alkolün dozu ile kansere yakalanma riski arasında bir ilişki olduğu saptanmıştır. Orta seviyede kullanan kişiler için bu oran 1,03 kat olarak bulunurken ağır kullanıcılarda bu oran 1,34 kat olarak glzlenmiştir. Buradan çıkartılacak en önemli sonuç orta ve ağır miktarda içicilerin alkol ilişkili bir kanser için risk teşkil eden grubun içine girecekleri yönünde. Bu kanserler ise sıklıkla baş boyun bölgesi, pankreas, rahim ağzı, safrakesesi, pankreaas, larinks kanserleri olarak tarif edilmiştir. En önemli ilişki ise özefagus kanserleri ile bulunmuş ve 3,66 kat risk teşkil ettiği gözlenmiştir.
Bu çalışmaya katılan 4,5 milyon kişi için ortalama yaş 53,6 olarak gözlenirken bu katılımcılar 2009 il 2011 yılları arasında çalışmaya dahil edilmiş ve ortalama olarak 6,4 senelik bir gözlem yapılmıştır.
Ünlü öykücünün farklı bir noktadan insan psikolojisini yakaladığı bir öykü olarak karşımızıa çıkıyor. Klasik bir arayış ve sonrasında gelişen yasak bir ilişki ve bunu fark eden bir sevgilinin kendi içindeki egoist cezasının bir insan ruhunu nasıl yıkıma götürdüğünün güzel bir anlatısı olarak gözümüzün önünde. Hayatta elde edilecek her şeyi elde eden ruhun, yeni arayışları yıkıma doğru götürür. Ancak bu kitapta bir denklemi çok net hissediyor insan; yakalanma korkusu ve ceza korkusu arasındaki farkı.
Yakalanmak, anlık bir olayı yaşama olasılığı içinde, her an ruha işkence çektiren bir durum, sonsuz bir ızdırap haline gelen korku şeklinde ruhu kemiriyor. Bir itirafın tümk bu yıkımı durdurabileceği yerde, bir patlama ve olayın açığa çıkması da aynı sonu getirebilmektedir. Diğer bir tarafta ise ne olduğundan bağımsız, nasıl olduğu ve sınırları belli olan bir cezanın korkusu mevcut. Sonunu bilen, sınırını bilen ruhun korkusu, yakalanma ve açığa çıkma sonrasındaki ızdırabı ile karşılaştırıldığında başlı başına bir hafiflik sebebi olarak görülmekte...
Bu kitabın satırlarında iki farklı perde gizli, ilki sonsuz veya sonlu iki korkunun ruha etkisi. İkincisi ise, kitabın ikinci karakteri olan avukatımızın insan ruhundan derinden anlamasıyla yaptığı o büyük olay. Ancak öyle bir noktada bitiyor ki hikayet, gerçek hayatın içinde en ufak bir hata ile ucu dönmez bir pişmöanlığın kollarından alacak olayları okuyorsunuz satırlarında.
Hayatın merkezinden bir konu ile gelmek istedim uzun zaman sonra. Bu sefer konumuz insan bedeninde bizimle birlikte yaşayan ve hayatımız içinde bir çok düzeni meydana getiren faunamız. Yani bağırsamız içinde, elimizin üstünde, gözümüzde, ağzımızda yer alan o yararlı ve dengeli organizmalardan bahsetmek istiyorum. Bunlara biz "mikrobiota" diyoruz. Bu canlılar bizimle birlikte mutualist bir hayatın parçası olarak hayatımıza giriyorlar. Bunu yaparken bizim onlara verdiğimiz gıdayı ve yaşam ortamını kullanıyorlar. Bizim için bulundukları bölgeyi bir milis güç olarak savunuyor, kimyasal ve gıda artıklarını düzenliyorlar.
Temelinde bakterilerin, mantarların ve bazı arkea tiplerinin yer aldığı bir yaşam serüvenin parçası olarak önümüzde uzanmaktalar. Hatta öyle ki yapılan çalışmalar insanın bedenindeki canlı sayısının insan hücrelerinin 3 ila 10 katı arasında olduğunu söylemektedir (1,2).
Aşkın son yüzyıllardaki karşılığı Mevlana ve Şemsin agapesi içinden yani tam dilimize çevirecek olursak "gönül dostluğu" içinden gelmektedir. Kelimelerin zaman içindeki devinimi, dilin canlı olması, yaşanan her organizma gibi zaman içindeki değişimi de bize başı şeylerin tam anlaşılması için o güne dönmemiz gerektiğini hatıurlatmaktadır.
İki dostun, birbirine sohbeti yani halveti ile şereflendirdikleri ömürleri, birbirlerine rüyalarından başlayıp, eşrafın sohbet mecsili dışında kalıp kıskançlığı içinde bir dostluğu/aşkın muhabbetini yıkışına kadar geçen sürede dünyaya bir çok iz kaldı. Birisi mesnevi, birisi şiirleri... O güzel satırlar arasında öğrenecek çok şeyimiz var.
- Sıkılmıyor musun? - Ne buluyorsun? Klasik müzik yapısını anlamanın farklı bir boyutu için tanımlayıcı bilgileri içeren bu kitap ve buradaki bilgilerden yola çıkarak topladığım bilgiler ile sizlere bir blog metni sunmak istiyorum.
Yılların en uzun halini yaşayan o ağaçlardan bir tanesinin tohumunun toprağa düşmesiyle bir öykü başlıyor. Kaleme alan kişi, dünyanın kendi çevresinde dönüşünü hissetmeden güneşe göre anlatıyor hikayeyi... Kar yağıyor, bahar geliyor, bir çubuk yeşeriyor, bir tohum büyüyor. Sonra gür bir ağaç oluyor. O ağaç ormanın tepesine kadar uzanıp dünyayı izliyor. İzlediği dünyada kadınlar ve erkeklerin ayrı ayrı niteliklerini anlıyor. İnsanların dünyasındaki yarışı, yaşamı, savaşı görüyor.
Sonra yuva oluyor. Göçmen kuşlara ve sincaplara. Gövdesi üzerinde bir dünya kuruluyor. Bir gün savaş çıkıyor, bekleyenler dibinde ağlıyor. Bir gün aşıklar geliyor, altında aşkını ilan ediyor. Günlerin geçtiği bir devirde, insanlar uçan kırlangıçların varlığını, doğan güneşi unuttuğu güne gelince yani günümüz yaşamına gelince o ulu heybetli ağacı alıp oradan bir "noel" süsü yapmaya Vatikan'a götürüyorlar. İşte burada bir sincab bir güvercin ve dökülen yapraklar ile mucizeye adımı gösteriyor bize yazar.
"Doğan güneşi kaçıran insanların, yeşil tapınağıdır ağaçlar. Altında emeklilik hayatı güdülecek dünyadır. Bir akan su bulup ayağını sokup, bir gölge bulup huzur için göç edilecek yerdedi ağaç. Bir tabutun çevresinde olması gereken değil, altında gömülüğ gidip, mezar taşı olması gerekendir ağaç."
Mucizeyi gerçekleştiren o küçük sincap, doğada bir dönüşün ilk adımıdır belki.
Bilimkurgu alanında farklı bir tadı olan kitap ve o tadı diğer kitaplarına da bulaştırmış bir yazar ile geçirilmiş güzel bir vakit olarak nitelendirilebilir bu kitap.
Jules Verne gibi birisinden hayal dünyamızı geliştiren kitaplar okuyarak bir dönem geçirdikten sonra, bunun üstüne modern bilim eğitimini almış kişilerin okurken içindeki derinlikte kaybolacağı özellikler içeren güzel bir kitap. Görünmezliğin anlatımı sırasında, "cidden bu böyle" diyerek gidiyorsun. Sonra bir yerde "evet bunu yapınca saydamlık oluyor" derken, bu adam o dönemin bir simyacısının anılarını anlatmış diyorsun.
Her bölümünde farklı bir durum olan kitapta bir de psikolojik yön var. Bilimsel olarak görünmezliği elde etmiş bir birey için, dünyadaki gücü ve o güç zehirlenmesinin meydana getireceği değişim nedir? Başta en ufak bir zarar verme isteği olmayan bir bilim insanının, korku imparatoru olma güdüsünü tetikleyen ve içgörüsündeki o kaybı/değişimi sağlayan olay nedir?
Bir seri yapmak için başladığım ilk yazıda " Profesyonel olmadan tanımlamak: İstatistik " başlığını kullandım. O yazıda genel hatlarıyla istatistikten bahsetmiştim, okuduğumuz bir metne/analize bakınca ne göreceğimiz konusu tartıştım.
Yazının devamı olarak ikinci bir yazı yazıp kendime bir not oluşturmak istedim. Bu yazıda temel istatistik analizleri içeren metinlerde, anlamlılığı belirtmek için sürekli karşımıza çıkan ve harfler ile simgelenen o değerlerin ne anlama geldiğini ve ne zaman bizler için anlamlı oldğunu aktarmak istiyorum.
Çizgi dizilerden öğrenecek çok şeyimiz var. Bu durumların bazıları içimizdeki dengenin nasıl olabileceği bile olabiliyor. Benim de severek ve defalarca izlediğim, her bölümünde farklı bir yer yakaladığım bir çizgi dizinin, bir bölümününden bir kısım paylaşmak istiyorum.
Sezon 2, bölüm 19 yani "Guru" bölümünde Kuzey Hava Tapınağı'nda bulunan ve Aang'in avatar formasyonuna geçmesini sağlayacak durumun kontrolünü anlattığı bölüm.
Guru Patik yani Keşiş Gyatso'nun arkadaşı ile buluşma zamanı gelmiştir. Bu buluşmada döngünün devamı için Aang'e kendini kontrol etmeyi öğretiyor. Bende buradaki metaforlar üzerine paylaşım yapmak istiyorum.
Bir makale üzerinden melatonin ve etkilerini anlatmak istiyorum.
Melatonin bir hormon olarak insan bedeninde uyku ve uyanıklık arasındaki düzeni sağlar. Beynin ortasından salgılanır. Epifiz denilen bölgeden. Bu uyku ve uyanıklık düzeni yani insan bedeninin sirkadyen ritmi başlı başına bir dengenin ilk adımıdır. Bu denge içinde sizin kan basıncınız, stres faktörleriniz ve bazı ağrı bozukluklarını da taşımaktadır.
İnsan bedeni için uyku hormonu
Çalışma koşulları dünya genelinde farklılıklar gösterirken, biz insanların uyku düzenini bozacak çalışma koşulları içindeki değerlendirmesini tariflemek istiyorum.
Shift düzeni ile yapılan ve hemşirelerin takip edildiği bir çalışmadan bahsedeceğim (1).
Biz canlılar için hayatın doğal ritminde bazı "köşe taşı" noktaları mevcuttur. Bu noktalar içinde hayatımızda başlangıçlar, dönüşler, bitişler gerçekleşir. Bu yazımda o dönüm noktalarından bazılarına hem geleneksel, hem sanatsal hem de bilimsel bakış açısı altında değinmek istiyorum.
Devinimin en hızlı akışı içinde "hayat" bize verilmiş mucize ile başlıyor. Bir döllenme olayında, dünyadan aya yürüyen "sperm" ile seçilimin ilk hamlesi başlarken, yumurtanın dışındaki o çelik katman olan "zona pellucida" yı delip içeri girişi, orada yeni bir hücre çekirdeği, sonra hücre, sonra hücreler ve katmanlar oluşturup, bir tüpün içinden rahmin içine geçip orada tutunması ile başlıyor bu macera. Maceranın her döneminde farklı bir dünya var. Daha yolun başında en ufak hata "nakavt" ile sonuçlanıyor. Yoldaki sorunlar kusurlar doğuruyor ve zamanı geldiğinde "sağlıklı bir bebeğin" dünyaya gelmesi dediğimiz olay gerçekleşiyor. Annenin yaşından, babanın beslenme düzenine varıncaya kadar değişen bu denklede, anne karnından sağlam çıkan bebek oranı %97 olarak hesaplanmıştır. Hayatın ilk savaşı burada verildi.
Şimdi ise istatistiklerin %100'ü verdiği ikinci kısım üzerine konuşmak istiyorum: "ölüm".
Bu seride okuduğum 2. kitap olarak hoşuma giden bir öyküdür. Zamanın çok çok gerisinde, ileri derecede büyük bir hayalin peşine anlatılan önemli hayalleri anlatmaktadır. Zamanın ötesini, bundan yaklaşık 2 asır önce bugünleri hayal ederek farklı bir boyutu tanımlamış olması, teolojik bir devinimden sanayi ve teknoloji ötesi bakış açılarını hissettirmiştir.
Kitaptan bana kalan en güzel hediye ise "anakronik" tanımıdır. Zaman ve mekandan bağımsız olarak gerçek anın dışında bir bakış açısı ortaya koymaktır.
H. G. Wells; 19. yüzyılın sonunda doğmuş ve 20. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Kattığı bakış açısıyla Jules Verne gibi bilim kurgu alanında önemli bir yapı taşı olarak düşünülmelidir. Teknolojiden öte, teknolojinin toplumsal etkilenimleri üzerine spekülasyonları ile bizi etkilemektedir.
Pandemi döneminin 2. yılında Sağlık Bakanlığı tarafından hastalığın yönetimi üzerine yayınlanan klavuzun son güncellemesi ile hayatımıza giren bir ilaç olarak "Molnupiravir" kullanılmaya başlandı. Ben de bu ilaç hakkında toplamaya çalıştığım bilgileri paylaşmak üzere bir blog yazısı yazmak istedim.
Öncelikle ilaç Lagevrio isimli ticari ismi ile patentlenmiş, Avrupa İlaç Ajansı taraından listelenmiştir. Bu komite tarafından 2021 yılının kasım ayında öneri listesine alınmıştır. Tanının konulmasından ve semptomlar başladıktan sonraki 5 gün içinde kullanılması önerilmektedir. Kapsül şeklinde olan ilacın günde iki kere alınması öneriliyor. Ayrıntılar için...
Ayrıntıların içinde bir yerde uyumlu bir bakış açısı ve acizlik içinden çıkmaya çalışan bir gururlu kadın, diğer tarafta bir korku sonrasında kavgalar ve gururu ile devam eden ordudan ayrılmış bir subay...
Uzun bir öykü için farklı iki notayı bir arada tutan kişinin, aşkın gurur tanımadığını göstermekte, üstüne bir de geçmişi ile üstüne gelmesiyle çatışmanın içinde kalan bir kadının yaşadığı acziyeti hissetmeye başlıyor okuyucu. Bütün bu bunalım içinde burnundan kıl aldırmayan eski subayın o gurur dolu dünyası ile aşkın savaşı arasında gidip geliyordu.
Dönemin bir mektubu, sonrasında bir ihtiyarısı ve dini faşizmi karşısında "ilk aydın" ünvanı alan Emile Zola tarafından krala yazılmış olan bir mektubun yer aldığı kitap...
Kitabın her saygasında, farklı bölümlerinde, içinde geçen her kişinde farklı bir ihtiras ve yalanın, modern yargı tarafından nasıl kabul edilebilir bir gerçek halini aldığı görülmekte. Buna itirazla ilk ateşi yakan Emile Zola, krala durumu açıklayacak her kanıtı sunarken, arkasında bir azınlık sesi ve farklı aydınları da bulabilmiştir. Sonucunda yarım ağız bir affediş ve yapılan hatadan geri dönmek için basit manevralar görülmektedir. Bir "Aydın" bakışı ve desteği ile halk içindeki bağnazlığa karşı ayakta duruşunun önemli bir timsali olarak sayırlara dökülmektedir.
Türk Edebiyatı açısından önemli bir yer yazar olan Sabahattin Ali'nin önemli bir eseri olarak çoğu kişi tarafından okunmuş ve incelenmiş bir eser.
1940'lı yılların gazatelerinden sonra kitap haline getirilen ve ölüm döşeğindeki bir kişinin anı defterinde kaybolan satırların içinde Sabahhattin Ali resimleri görülmekte. Satırlar farklı bir arayışın kaynağını anlatıyor. Raif ve Maria Puder arasındaki farklı bir aşkın, gece yarısı birbirini gören iki insanın sonra rastlantı eserindne öte giden kesişmelerinde, kaderin etkisiyle ayrılmalarında devam ediyor. Bir sır ve bir hastalık ile sonuca eren satırlar, bir başka rastlantı ile çözülüyor. Kitabın içindeki akışın temelinde betimleyici niteliklteki güzel paragraflar, okuma tadını arttırsa da, öykünün modern dünyada klasik halini alması, sonuçlarının tahmin edilir kılmaya başlamış. Yazarın diğer kitaplarına kıyasla bir tık geride kaldığını düşündüğün kitaptır.
Ütopik bir teorem olarak 4. boyut içinde seyehat ve bunun gerçekliğini nasıl ispat ederiz sorununun tartışıldığı farklı bir eser olarak karşımıza çıkıyor.
İnsan birbirine dik 3 ekseni içeren boyutun içinde ve hangi yöne dik olduğunu tabir edemediğimiz 4. boyutta bir hareket içinde ilerlerken, sıkışıp kaldığı evrenin tanımını yapmak konusunda başarılı sonuçlar ortaya koyamıyor. Hayal gücümüz ve mantığımız bize limitli bir bakış açısı sunuyor. Kitabın sayfaları arasında olası bir kırımda bizi neler bekleyebilir sorusu tartışılıyor.
Günümüzden binlerce yıl sonra dünya üzerindeki yaşamın nasıl olacağı konusu sadece bir hayalden ibaret. Bildiğimiz 10'dan fazla insan türünden elemine olarak gelen Homo sapienslerin, bundan binlerce yıl sonra devam eden evrim basamaklarında farklı türler için ilk adımı oluşturabileceğini de unutmamak gerekli. Yazar, günümüzden 8000 yıl sonra değişen insan kavramnını ve üretim ilişkisini kendi ütopik evreninde tanımlarken bize evrimsel bu farkındalığı çok güzel anlatıyor. Bizm 4. boyut içine sıkışan bakış açımızdan kurtulup, an dışındaki dünyada, yaşamsal döngüyü sorgulama yeteneğimiz; günümüz mantığında sadece "delilik" tabiri içerisinde yer alacaktır.
Potansiyen enerjinin kinetik enerjiye dönüşmesiyle, bekleyen durağan bir durumdan hareketin meydana gelmesi başlar. İnsan bedenindeki bu durumda, farklı formatlarda kendini göstermektedir. Mesela bir moleküle bağlı fosfor atomunda saklı olan enerjinin, bağın kırılmasıyla ısı ve kimyasal enerji olması, sonrasında tepkimelerde çeşitli sonuçlar doğurması bunun örneğidir.
Kısa süreli bir enerji kaynağı olarak, motivasyon'dan bahsetmek istiyorum. Odaklanmış bir duruma karşı, hareket yeteneği meydana getirme gücü diyebiliriz. Güdü temelli bir durumdur. Bir noktaya karşı, bir fikre veya olgu içindeki duruma karşı odaklanmayı gerektirir. Davranışa geçecek canlının içsel veya dışsal güç kaynağı olarak düşünülebilir.
Tarihi bir teknolojinin evlere yerleşmesiyle, üretimin kişiselleşmesi konusundaki geçişi izlediğimiz bir dönemdeyiz. Kompozit maddelerin eriyik halinde katmanlar şeklinde birleştirilmesi ve sonrasında nesnelerin üç boyutlu sekilde meydana getirilmesine imkan veren bu teknoloji 1980'li yıllardan bu yana hayatın içine girmiş olsa da, 2000'li yıllardan sonra bireysel kullanımda önemli bir yere vardı.
Bu yazıda eğlenceyle kullandığım cihazın bireysel bir kullanıcı gözünden özelliklerini anlatmaya çalışacağım.
Alkol günlük eğlence dünyası içinde farklı bir boyut hepimiz için. Sıradan yumuşak içeceklerin yanında, kokteyllerle veya saf olarak kullanmıyla hayatımıza giren ve bedenimiz üzerinde farklı etkileri olan bir içecektir.
Belki tarihin derinliklerinde bile yer alan bu içecek bize arkeolojik dünyadan tanımlamalar da getirmektedir. Ermenistan sınırları içinde kalan bir mağarada üretilen şarap, dinler tarihinin başlangıcı gibi görünen "Göbekli Tepe" bölgesinde bulunan kapların içindeki bira mayası kalıntıları, antik Çindeki izleri hayatımızın her noktasında alkolüm olduğunun kanıtı olarka kabul edilebilir.
Ben bu yazımda tıbbi yönden alkol kullanımını paylaşmak istiyorum.
Türk Edebiyatı açısından değerli bir kitap, Sabahattin Ali tarafından 1937'de kaleme alınmış olmasına rağmen modern sosyal yaşamın her türlü izini taşıyan bir yapıdadır. Hayatın içinden sahnelerin yanı sıra, toplumun her dönem teşkil ettiği "adam kayırma" temelli yaşamı bize sergilemektedir.
Yazarın en üstün yeteneği olan kelimeler ile çizdiği resimler arasında; farklı bir boyut kazanan bir sevda, bu sevdanın maddiyat bütünü içinde devinimi, bir memurun hayatındaki döngü ve güç dengelerinin değişiminin insan kullanmadaki etkisi çok ince detaylar ile kendini göstermektedir.
Anadolu coğrafyası içinde geçen bu denklem, hayat içinde dik durabilen bir kaymakamın tek başına güç yetirememesi ve sonra kenara çekilip olayları akışına bırakmasıyla başlıyor, farklı bir yolla hayatına aldığı bir çocuk ve onun kültürel etkilerini evin içinde hissetmesiyle devam ediyor. Karı koca ilişkisinin sevgiden bağımsız zorundalıklar dünyasında ilerlemesiyle sadece maddiyata dayalı bir hale dönüşü ise yıkımın göstergesi oluyor.
Bu coğrafyada çağların değiştiremediği etkileri gösteren mühim satıların izini bulacağımız bir eser halini alıyor.
Şiirlerin ve şarkıların birlikte yol aldığı beden...
Kitaplarından birisini eline alıp okurken, satırların içindeki farklılıklarda kayboluyor insan. Bu şiir kitabında da, şairin yatak odası, salonu, mutfağındaki dünyası ve ondaki eksikler var. Bir kaç satırını paylaşarak kitabı özetlemek istiyorum...
"henüz ikimizi çeken şeyin ne olduğunu anlamış değilim." diyerek başlaya mısralar içinde arayışını hissediyor insan. "şimdlik benim ol. bensiz değil ama benimle ol." diyor bir başka mısrada, birlikteliğin yüzüne bakarak. Ama sonra bir isyan cümlesinde " hala bilmiyorum; sen sevmeyi nasıl unutun." diyor. Ama sevdiğin kollarındaki ratatlık için " sana sarıldığımda ölümdekikadar rahatım." haykırışı var.
Bir liste düşünün, içinde notaları olsun. Her nota sahibinden gelen hediyedir. Şimdi o notaların bir başka noktasından örnek vermek istiyorum. Bir dostla sohbetin getirdiği güzel bir damak zevki olarak paylaşılmış notaların birleştirilmesinden meydana gelen bir listeyi paylaşacağım.
Bazen bir kahve kadar güzeldir birisi ile dinlediğin şarkıyı paylaşmış olmak. İşte öyle bir davranışın getirdiği güzelliklerinden birisini burada paylaşadağım.
Rönans döneminin önemli bir yazarı olan Erasmus'un kendisine göre basit bir kitabı, anladığım kadarıyla bir seyehat sırasında yolda yazılmış bir kitap. Dönemin kilisesi başta olmak üzeri, arada Türklerin davranış ve dünyasına ve Musevilere atıfları ile dolu bir kitap olarak gözüme çarptı. Kitabın temelinde bazı yapılar mevcuttu.
Kilisenin doğmatik düşüncelerinin yıkılışı ardına "sabit görüşülük" dışında bir yapı ile dalga geçiyordu. Kitapta geçen "delilik" tanımı, bir konu hakkında her şeyi bildiğini idda eden, dinamik dünyayı kapalı kutu olarak gören ve bilgisinin öğrenimden çok demagojiye yoracak kişiler olarak nitelendirilmişti.
Kitaptan bir fikir kapacak isek bu net bir şekilde dünyanın ölümlü ve mizahi bir yer olduğu. Döngü içinde biz insanların doğup büyüyüp öleceği gerçeğidir. Ancak bunu yaparken birileri tarafından itilen bireyler olmaktan öte kendi ayakları üzerinde duran bireyler olmamız gereklidir.
İki konu var üzerinde yorum: Koyun ve insan ikilemi: burada yöneticilik durumu üzerine durulmuş vaziyette. Kitapta din içindekii keşişler peygamberlerin inayetinden çıkıp daha çok kendi çıkarları üzerine kullanmak üzeri toplumdaki koyunlaşma oluşturmak istesede, her ilahi dinde ve peygamberin hayatında bir parça çobanlık olarak geçmekte ve bu da yöönetsel niteliğin kazanılması üzerinedir. Kuzu ve Hz. İsa: Burada yazar peygamberlerden birisinin Yaratıcının kuzusu olmasını uyum temelli olarak görsede benim burada gördüğüm metaforun temelini uyum, uysallık ve ebebeyn-çocuk ilişkisinden gelmektedir.
Başından sonuna kadar hayatın içindeki güzelliklere bakarken aynı zamanda kendinden geçmeden mutluluğu tarif eden bir kitap olarak okunmaya değer bir niteliktedir.
Kelimelerin modern birleşim kümesi içinde dilimizde bulunan ama oturduğumuz koltukta aklımızdan çıkmayıp yerini mindfullness isimli bir kelimeye bıraktığını fark etmişizdir. Daha doğrusu bu niteliğe sahip insanlar için farkındalık konularından birisi olabilir.
Salt düşünce içinde bir dilin bile organik kalması gerektiğini düşünen insanlar vardır. Karşılığı olan kelimeleri birbiri yerine kullanmak sadece değersizlik abidesidir. Ancak karşılığı ve kapsamı olmayan kelimeler için değerli bir sonuçtur.
Kelimesel nutuk kısmının bir sonraki adımı bu farkındalık içinde, farkındalık tanımını ve yaşantısını düzenlemek olabilir.
Küçüklüğümün, hayallerimin, ufkumun ucundaki sonsuzluğa gitmem gerektiğini gösteren hikayelerin yazarından bir başka kitap daha.
Mekaniğin yaşam buduğu, bir zembereteki o potansiyel enerjinin ömre döndüğü dünyada becerikli bir ustanın her saatin ardında ruhundda bir parça bırakarak başladığı macerasında ölümsüzlüğü arayışını anlatan güzel bir öykü.
Avrupa'nın ortasındaki bu hikayede, her saat durunca insanın kalbinde ufak bir kayıp olduğu, yaptığı her saate ruhundan bir parça bıakan Zacharius Ustanın ise sona yaklaştığını hisediyoruz. O da yaşadığı her bayılma atağında bunu net bir şekilde anlıyor. Ama o kaybın temelinde saatler değil, insanın içinde başarı ile meydana gelen yenilmezlik hissi ve üstünlük duygusu gelmektedir.
Sonsuzluk uğruna yok olan bir ruhun güzel bir hikayesi...
Her kitabında farklı güzellikler keşfedilecek yazarın son kitaplarında kaybettii akıcılığı yeniden yakalamasını sağlayan gayet hoş bir kitap olmuş. Bir kısa öykünün devamında derinlemesine giden birr kişisel gelişim kitabını andırsa da farklı bir tadı var.
Metafforun bir yay ve bir ok olduğu, başarının ise sadece hedefi vurmak olmadığını gösteren güzel bir anlatımı mevcut. Bir sırrı saklayan ve sırrı öğrendikten sonra kendi hayatına dönen Tetsuya, ülkedeki varlığının açığa çıkmasını istemiyor. En önemli sırrını gösteriyor. "Odaklandığını değil, olması gerekeni hedef almanın zorluğunu aşmak gerektiği"
Başarıyı zor yapan, deplasman koşullarında hedefi vurmaktır. Rüzgarı, zamanı, duruşu... nefes alıp alamayacağıınızı bile ortam belirlerken sizin ona uyum sağlamanız gerekli. Başarı koşullarını kendinizin belirlediği dünyada hedefi vurmak değildir.
Her yerde bir an içinde var olmak, her yeri aynı anda kontrol etmek, çoklu görevin bir farklı boyutu gibi olan çoklu alan kavramı hayatımızın içine girmiş durumda. Tüm bu dünya üzerinde, sınırları ortadan kaldıran teknolojik gelişmeleri kullanarak hayatımızı kolaştırdığımız ortada. Tabi biz insanların hayatına giren her enstrüman onların davranışlarında, sonra ruhlarında ve fizyolojilerinde, sürecin az ilerisinde epigenetik yapısında ve belkide en sonunda genetik yapısında değişim meydana getirerek gelişimimizi ve daha sonraki nesillerde ilerlememizi sağlıyor.
Hayatımızın içine giren bu akıllı cihazlar ve değişen davranışlarımız üzerine yapılan bir çalışmadan bahsetmek istiyorum.
Tarihin tozlu sayfalarından bir not paylaşmak için bugün yazacağım. Aslında o sayfalar tozlu kaldı çünkü sayfalara konu olmuş kişilerin en temel özelliği, olayları gerçekleştirmek. Yazmak ise çevredekilerin görevi olarak devam etmektedir.
Dünya tarihinin Nuh tufanından sonra değiştiğini ve şekillendiğini biliyoruz. Buna bağlı olarak Orta Asya'dan köken alan ırklardan birisi olarak Türk'ler modern dünya tarihinde çok köklü olaylara neden olmuştur.
Önyargıların ve farklılıkların tartışıldığı bir kitap olarak karşımıza çıkıyor. Dağların arasında bir yerde, antik bir dönemde geçen bir hikayedir.
Herkesin görme yetisine sahip olmadığı bir diyara düşen kahramanımız, iz bilmeden, yol bilmeden kendini hükümdar görmesiyle başlıyor tüm hikaye. "Son Hava Bükücü" animesinin 3. kitabı olan "Toprak Bükme" konusu aklıma geldi bu kitaptaki olayı düşünürken. Yaşayan bireylerin eksikliklerini gidermek için farklı mekanizmalar geliştirmesi bunun önemli bir örneği oldu.
Bir arazide yürüyen bireylerin çevresindeki otların, çalıların ve ağaçların sesleriden dünyanı tanımayı öğrenmesi ilk adımdır.Bunun yanı sıra görmeden de haritalandırma yapılabilir. Onlar için dünyaları, görev akışları kendilerine göre bir saat kadar efektif çalışmaktadır.
Tarihin tozlu sayfalarında böyle bir bölgenin antik dönemde İstanbul sınırları içerisinde var olabileceği tartışılmaktadır. Bunun yanı sıra bilmemiz gereken bir diğer önemli bilgide, biz insanların ışıktan bağımsız sirkadyen ritmi aslında 25 saattir. Yani hayatınızdan görme yetisini çıkardığınız gün, bedenizin sabit dış uyaranlar altında bir günlük döngüsü 25 saat olacaktır.
Tarihin içinde farklı noktalarda, tüm inanış ve siyasal düzenlere karşı atıfın farklı boyutunun tartışıldığı bir kitap olarak önümüze geliyor.
İlk başta Friedrich Nietzsche üzerinden bakıyoruz dünyaya, düşünmek için sakinlik gerektiğini hissediyoruz mesela. Bunu yaparken hayatın her adımında değişien fizyolojinin getirdiği bir yükü görüyoruz. Bir gün anne kucağında çıkıyorsak bu yola, günün birisinde tekerlekli sandalye ile de çıkabiliyoruz. Tarihin bir yerinde, bir rotada, fiziki benliğinde tek bir değişim yaşatmadan her gününü geçiren bir insanın peşinde dolaşıyor kamera... Bu sefer değişmeyen o dördüncü boyutun, fikirler çatışması içerisinde oluşturduğu beşinci boyutu tadıyoruz.
Bu kitap bize bilmediğimiz pek bir şey öğretmez ama bildiğimiz ve farkında olmadığımız bir şeyi bağıra bağıra söyler. Diyor ki; beyninizin içerisindeki o döngüde, varlığın idamesi için oluşturduğumuz evrenin 4 boyutu içerisinde, sağa sola veya zamanda ileriye doğru koşmayı bırakıp kendinizi suyun üzerine bırakınca yani teslim olunca yani zaman içerisinde bir yere yetişme korkusunu kırıp sadece anı hissedecek şekilde yürüyünce hayattan bir lokma alırsınız. Yürümek diyor ya, işte onunda hakkını vererek yapılanı önemli, tek başına, hedefsiz daha doğrusu hedefin kendisi sadece yürümek olacak şekilde. Bir köyde, kasabada, düzlükte belki de patikada ama yürürken kendi kendinle kaldığın bir anda ve bu yalnızlık ile içerinde herhangi bir savaşı vermeden ilerlediğin o anlarda ancak hissedersin bu konforu ve tadarsın hayatın güzelliğini.
Daha önceki yazım Bilimin Arka Kapısı metninde farklı metodlardan bahsetmiştim. Bu sefer Mozilla Firefox kullanıcılarında işi kolaylaştıracak bir eklentiden bahsetmek istiyorum.
PaparPanda
Kendisi bir eklenti, Chrome ve Mozilla'ya ekleniyor. Sağ üstte görünce mutlu ediyor.
2003 yılında gözünü dünyaya kapatmış, edebiyatımızın önemli kalemlerinden birisinin dilinden dökülüp, bir kağıt üzerinde simgeleşen kitaplardan birisi daha.
Farklı notalarda, günlük hayatın içinde akıcı öyküleri mevcut. Kimisinin bir hizmetçi, kimisinin arayışı, toplum normları içinde var olma tutkusunun akıcı geçişleri ile irintili öğleri izlerken, bir yandan da kişilerin durumlarını, yüzlerindeki ve ruhlarındaki duyguların geçişlerini betimlemeyi başarmıştı yazar.
62 yıllık hayatı içerisinde bir çok eser bırakmış, edebiyatın farklı bir boyutu olan Turgut Uyar ile hayatını birleştirmiş bir yazarın güzel bir kitabı...
Şiirin en derin yerinde, anlama duyulan hasretin bir parçasıdır "keşfetmek"...
Keşfeden kişinin duyduğu huzurlu bir arzudur, kaşifin diyar diyar gediği derin duygudur. Farklı notaları ile güzel şiirler paylaşmak için yazdım bu blogu, belki de okuyan, dinleyen, okumuş olan birisi için farklı farklı keşiflere vesile olsun diye var bu satırlar.
Ülkemiz için sevilen bir şeydir tatil, lakin biz "Acilci" diye tabir edilen ekip için pek sevilmez. 10 günlük döngünün büyük kısmını hastanede geçirdiğim şu günde ne iş yaptığımı sonuna kadar hissettim. Bu sabahta kahvemi içerken yaptığım işin bilinmezliği içerisinde ufak bir metin anlatmak istedim..
Okumak isteyenler için uzun ve sadece bilgi verici bir yazı oldu...
Uzun zaman sonra ortalama bulduğum bir kitabın tadına bakmış oldum. Aslında yazınları ile temelde güzel eserler veren yazar bu sefer ortaya çıkardığı monogamik yaklaşımda afallamış gibi.
Kitabın genelinde; eğitimli olduğunu düşünen ve bunu mini bilgi yığını ile çevresine aktarmaya özen gösteren bir orkestra sanatçısı mevcut. Ancak varlığını idame ettirirken yokluğu ile varlığı arasında bir dengesizlik mevcut. Dedikodu misali geçen hayatında, yaşadığı iç çekişmeleri bize aktarırken yine bir dedikodu dinliyor gibiyiz. Bir mahalle maçında sona kalan çocuk gibi, seçilmek yerine "kalmak" durumunun esintisi vuruyor sayfalar arasında.
Kendi iç savaşı sırasında psikolojik bir analiz havası olduğuna inansada, bu analizi öncelike yaşamın en alt katmanını geçmek ile başlaması gerekir. Bu sefer kelimeler monogamik çağrışımlar içerirsinde kaybolmuştu. İki paragraf içerisinde dişe değer düşünce akımı yakalama şansına eriştim. Ancak bu döngü içerisinde, daha önceki eserlerindeki o kesitsel yaklaşımlardan uzak olması ve bir devinim yakalayamaması çok üzdü. Oysa hikayenın hem tarihi sanatçılar ile hemde Hitler üzerinden çok güzel dönebileceği noktalar mevcuttu.
Mitolojik bir yaklaşımla gelen modern bir psikolojik savının kökenini anlatan kitap. Bir çırpıda bitirmelikler listesinden bir tane daha...
Freudien bir yaklaşımla, psikoanalitik düzeyde kişinin cinsel gelişiminin temelini oluşturan bu dönem; Yunan tarihinde bir ölüm korkusu nedeniyle evinden kovup ölüme terk ettiği oğlu tarafından öldürülen ve sonrasında eşi ile çocuğun evlenip hem kardeş hem de çocuk olan bir nesli meydana getirmesini anlatıyor. Buna kızan Yunan tanrıları ve kahanetleri üzerine yapılmış bir tragedya olarak gözlemleniyor. Halkın içinde kükreyen ve suçlu arayan Kral Oidipus, geçmişi ile yüzleşirken kendini Hades'in yanına gönderip, geçmişindeki en büyük yara olan anne ve babası ile yüzleşmeyi bile gururuna yediremiyor. Psikoanalitik düzeyde ilk aşk karşı cinsedir, ilk karşı cinste ya anne ya da babadır. İlk aşk savaşı da ebebeyne karşı verilendir. Kızlar için hayran olunan bir baba, erkekler için sevilen bir anne vardır. Ve diğer ebebeyni yok etmek için, için için ilereyen bir savaşın içerisindedirler. İşte buna ilk libido diyebiliriz. Bu döngüde, savaşın sürmesi sağlıklı bir gelişime olanak sağlarken, erken bir galibiyet veya sürekli bir yenilgi uzun vadede kişinin yönelimleri üzerine ve gelişimi üzerine negatif etkiler doğurabileceği düşünülmektedir.
Dillerin yaşayan düzenleri içinde var oluyor her şey. Bir dili konuşmak için bir çok kelime öğreniyoruz. Basit tanımlar ile araştırma yapınca (yani açıp google a yazınca), B2 düzeyinde bir konuşma için 4000 kelimelik bir ortalamadan bahsediyorlar. Bir ülkede yaşamak, ufak bir seyehati güvenli şekilde gerçekleştirmek için ideal kelime sayısı bu olabilir.
20 binli rakamlar ile yaşıyor iseniz, o dilde bir anadil edası olabilir. C2 seviyesini geçmiş olursunuz sanırım. (Bu konuda en son uzman görüşü verecek insan benim)
Benim varmak istediğim nokta sayılardan önceki nokta, kelimelerin hikayesi yani etimoloji.
Aslında bu tanım çok geniş, şu an şu metni okumaya başlayan insanlar için çevrelerine bakarak genişletebilecekleri bir durum. Bende kendi masamın üzerinden başlayıp, değişimin sınırları olan önce ben, çevrem, ülkem ve dünya şeklinde ilerleyebiliriz.
Gıda, zaman, insan üçgeninde beslenip hayatta kalmaya çalışanlara...
Tüm denklemlerde iki taraflı bir sonuç ararız. Eşitlik denklemlerinde eşitlik, büyük veya küçük için şartın yerine getirilmesi gibi. Bir de kimyasal denklemler vardır, giren ve çıkanlar arasında bir denge meydana getirmek üzere işler.
Tepkimenin girdisinden ürün elde edilirken tersinir mekanizma üründen girdi elde ettirir. Bir tarafta daha çok birikim olsa da asla yüzde yüz tek tarafa kaymaz. 1803 yılında Berthollet isimli bilim adamının keşfi olarak dünyaya girdi.
Bende bir başka yönünden, insan bedenindeki tepkimelerden birisinden bahsedeceğim.
X ışınlarının keşfi ile başlayan bir serüven günümüzde hareket eden atomların salınımlarını ölçerek devam etmektedir. Bir bakışta insaın her noktasına odaklanabilen ve bize çok farklı şeyler gösteren birçok farklı sistemi barındırmaktadır.
DICOM - Tıbbi Dijital Görüntüleme ve İletişim
X-Ray/Röntgen: tanısal amaçlı en sık kullanılan yöntemdir. 22 Ocak 1895 yılında ilk grafi çekilmiştir. İyonlaştırıcı radyasyon içeren bu yöntem, doku üzerinde molekülere bağların kırılmasına neden olabilir. Bundan dolayı sağlığa zarar verebilir. Ancak özellikle kemik dokunun hasarını ve beden içinde havanın, yabancı cisimlerin takibinde çık etkilidir.
Tomografi: 1915 yılında icat edilmiştir. Vücud içerisinde kesitsel görüntüler almaktadır, 1 mm ile 10 mm arasında görüntüleme yapabilmektedir. X-ray'e göre daha fazla radyasyona maruz kalınmaktadır.Ancak gelişen teknoloji ile radyasyon maruziyeii azalmakta ve görüntü kalitesi artmaktadır.
Ultrasonografi: beden içerisine ilerleyen ses dalgalarının yasıma ve kırılmalarının incelenmesiyle ortaya çıkan görüntüleme yöntemidir. Bu yöntem radyasyon içermesede ses dalgalarının titreşim etkisi nedeniyle ısıtıcı bir özelliği mevcuttur. İç organların incelenmesinde, özellikle solid olmayan yani kemik dışı organların değerlendirmesinde önemli bir yeri mevcuttur. Taşınabilir olması da önemli bir özelliğidir. Hareket eden sıvıların takibi sayesine doppler görüntüleme yapılabilmektedir, damar yapılarının incelenmesini sağlar.
Anjiyografi: Bedene verilen konstrat maddenin takibiyle damarsal yapıların görüntülenmesidir, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme sistemlerinde kullanılabilmektedir.
Manyetik Rezonans Görüntüleme: manyetik alan içerisinde radyofrekanslarının yansımalarından doğan görüntülerin incelendiği büyük mıknatısların meydana getirdiği makinelerdir. Radyasyon içermezler, gebelikte güvenle kullanılabilirler.
Görüntülerin oluşturulması ile 2 veya 3 boyutlu verilerin depolanması için DICOM adı verilern dosyalar tanımlanır. Bu evrensel olarak tıbbi görüntüleme dosyalarının ortak halidir. Evde veya başka ortamlarda bu dosyalarınızı ücretsiz incelemek için ÜCRETSİZ DICOM GÖRÜNTÜLEYİCİYİ BURADAN İNDİREBİLİRSİNİZ.
18. yy döneminden Ansiklopedi projesinin bir parçasıdır. Fransız milliyetnamesi yayınlandığı döneme millete sadakat krala sadakatten önde gelmekteydi. 1755 sonrası dönemlerde meydana gelen 175-1763 7 yıl savaşında tüm dünya üzerindeki sömürge oyunlarında İngiltere ile Frasa arasında bir yarış başladı. Bir Fransız'ın İngiltere'yi övmesi aşağılayıcı bir bakış açısıydı. Öven kişiler kozmopolit yurttaş kabul edilirdi. Bu dönemde Le'ansiklopedia içerisinde yer alan bir denemedir, "Beğeni üzerine bir deneme" isimli eser. Beğeni nedir? Eğitimli insanla medeni ülkenin ayrıt edici özelliğidir. Evrensel bir yargı meselesidir beğeni. Herkesin er konuda fikir beyan edebileceği, mutlak iyi, mutlak güzelin olmadığı bir durumdur. Bir şey güzel olduğu için hoşumuza gitmez, hoşumuza gittiği için güzeldir. Haz beğeninin kaynağıdır. Decartes'e haz yanıltıcıdır, beden önemsiz ve yanıltıcıdır. Hazzın temelinde "Ruh" vardır. Ruh fikirleri değerlendirmek, düşünen bir varlığa dönüştürerek doğal bir haz duyar. Tüm kanunlar makinelerin standartlarına göre meydana getirilir. Sanat bize haz verecek şekilde düzenlenir. Bizimle belli bir nesne arasındaki bağ oluşturan olgudur. Haz aldığım nesne bizi bir başkasına, daha yenisine götürür.
Zeka; sağ duyu, muhakeme, uyum ve hünerdir. Doğa bakışımızdan saklanır, sanat saklananı ortaya çıkartır. Bakışımızı daha uzağa götürdükçe daha fazla zevk alırız. Düzenden kaynaklanan hazlar vardır. Karmaşa bile kendi içinde gruplandırılarak haz verir. Bir "Savaş tablosu" içerisinde bile gruplandırmalar ile kaos görünür, bu hazzın temelidir. Simetriden kaynaklanan hazlar vardır. Acıdan korur, işi azaltır, çeşitliliği ortadan kaldırmadığı sürece yararlıdır. Doğa tezatlıkları sever, tezatlıklar teammül edilemez durumları tahammül edilebilir kıldığı gibi, insanın tahammülünü de bozabilir. Tek tip olmayan davranışlar haz verir. Süreklilik mimari içerisinde de mevcuttur,Gotik tarz mimari göz için muammalar oluştururken hazzını kaybeder,Greek mimari, keyif veren tek tiptir, haz verir. Haz duygusunun temelinde fayda varsa iyiliği, duyulan duygu nötr ise güzelliği gösterir.
Tezatlık içerisinde süreklilik simetriyi meydana getirir, karşıtlık tamin edilir hale gelince benzerliğe dönüşür. Ruh sürekli değişken duruma tahammül edemez. Doğaya karşı mücedale insanda "bakımlı bir bahçe" meydana getirir. Bu durum bir çabanın göstergesidir. Sahibi bizi düşündürür, bu durum mutluluk verir.
Sanatın içinden gelen birisi Raffaello Sanzio diğer sanatçılardan farklı bir beğeni tarzının göstergesidir, vaat etmek yerine gösterendir. Yaptığı eserlerde meydana gelen hazlar bunun göstergesidir. Cazibe yüzde bulunur, güzellik tek türdür, çekicilik çok farklı şekilde olur. Spontan davranışlar büyüleyicidir. Kıvrak zeka etkileyii olur, hazırlıksız giyimler güzel durur. Karşıtlık birbirini ön plana çıkartır. Fikirler karşıt olunca çeşitlilik artar, daha örtük olur. Naiflik soyluluk ile bayalık arasındadır. En derin düşüncelerdendir. Sanat kuralları beğeni ve istisnaları belirler.
Tanımlayıcı nitelikleri ile farkındalık oluşturan bir kitap. İlk tanımı zenginlik, elde var olan bir değerin çokluğunu gösteriyor. Para ise takasın kolay hale gelmesini sağlayan bir değer olarak karşımıza çıkıyor. İnsan tutkusu olan şeylere değer veriyor ve istediği şeylere ölçtüğü değer ile tüketmeye başlıyor. Bir şey üretmek, ürün oluşturmak, bir zenginlik ortaya çıkartıyor. Üretim endüstirisi bir şey üretmek ve şekil vermek temelli kuruluyor. Bir başka tanım ise ticaret; en temel hali ile az değerli ürünü çok değerli olduğu bir yerde satmak. Ancak bunun için ortaya bir ürün çıkartmak gerekli.
Sermaye; biriktirilmiş değerdir. Taşınabilir veya taşınamaz olabilir. Üretimsiz tüketim yoluyla zenginleşir.
Tüketim ise üretilmiş bir ürünün tahrip edilmesidir, üretimden fazla olamaz. Aradaki bu döngü değeri belirler. Tüketimin artması, üretimin azalması ürünün değeri ortaya çıkartır.
Bazı şeyler yeniden üretime dayalı tüketimdir. Bu durum tüketilen şeyin değerini arttırır. Bir üründen yeni bir ürün ortaya çıkartmayı sağlar.
Toprak bir araçtır, sermaye değildir. Artışı olmaz. Ancak üzerinde ortaya çıkan mülkiyet, sermaye olur. Bu sayede değeri artar.
Fayda; bir ürünün temel niteliği olabilir. Bu ürüne duyulan rağbeti belirler. Üretim maliyeti bu sayede karşılanır ise ürün döngüye girer. Ancak ortaya çıkan felaketler ürünün fiyatını düşürür.
İnsanın bilgi birikimi ve yetenekleri devredilemez değerleridir. Mülkiyet haline getirilemezler.
Nominal fiyat; para veye ücretin ortaya çıkarttığı ürünün değeridir. Amortisman kaynağıdır. Gerçek fiyat; bir ürünün paradan bağımsız değeridir, örneğin "bir vazo alabilmek için 2 ekmek vermek", vazonun veya ekmeğin fiyatı değişebilir ama birbiri arasındaki ilişki değişmez. Para miktarı nominal değeri değiştirsede, gerçek fiyatı değiştiremez.
Eskiden iyi yönetilen bankalar karşılığı olmayan banknot üretmezlerdi. Günümüzde düzen farklı boyutlar kazanmıştır. Kağıt para, sözleşmedir, karlışığı yoktur, alışveriş için yeterli karşılık olmayınca kullanılır, takasın yerini almıştır. Devlet'in denetimi özgürlükler ve tüketicinin zarara uğramaması içindir. Tekelleşmelerden ve işçinin hakkının korunmasını sağlamak amaçlanır.
Eski günlerden kalma 2 masalı anlatan hoş bir kitap.
Diyarın birinde daha çocukluktan kendini diğer insanlardan üstün gören birisinin büyürken dünyadan kopuşunu izliyor insan önce. Sonra o ego içinde ona değer veren birisini kaybedişini. Kaybettiği o kişinin kendi hayatında yaşadıklarına dönüyor kamera, işte orada paylaşamayı görüyor insan. En kalın demiri kesebilecek kadar ince nezaketli olmayı, dünyadaki Laleler yok olmasın diye son tohumuna kadar kendini salmayı, bir güvercin olup uçmayı, bir at olup koşmayı, özgür olup aramayı öğreniyor insan.
Kendisine değen parmakların sahibini bile yok eden bir egonun adım adım eriyip, aynada kendini göstererek düzelmesinii izletiyor.
Samed Behrengi; İran asıllı Azeri öykü yazarı, şah yönetimi
döneminde masal ve hikayeleri ile yönetime karşı koyan yazar 28 yaşında
şüpheli şekilde Aras nehrinde ölü olarak bulunmuştur.
Kapitalizmin temelinde iki sömürü sistemi vardır. 1. İhtiyaçlar paradigmasını kullanmak 2. İnançlar paradigmasını kullanmak.
İnanç paradigmasındaki temel durumu tartışan bir öykü, zıtlıklar dünyasından gelmekte temeli. Bir bölgenin keşişi ile şeytan arasında geçen konuşma ve şeytan-din adamları arasındaki tarihi ilişkiyi anlatmış.
Eleştirdiği temel düşünce "din adamlarının şeytanın ortağı olduğu" düşüncesi değildir. Böyle anlayanlar büyük ihtimalle hayatı dümdüz görebilen "at gözlüklü" sınıfından bireylerdir. Şeytanın ölüm anına denk gelen keşişin, onu düştüğü durumdan kurtarması, bunu yaparken şeytanın onu ikna ediş şekli ve "kurtarma nedeni", çıkar ilişkisinin hayatımızın en temel yerlerinden birisi olan, dini hayatımızda, inançlarımız içindeki yerini göstermektedir.
Hayatta bir inanışa sahip olmak kişinin tercihidir ancak inanış subjektif bir kavramdır, o subjectif veriyi insan kendisi şekillendirir. Ne zaman ki o veriyi başkalarına emanet ederiz, işte o zaman bu kitaptaki son ortaya çıkar, "Din adamı-Şeytan" işbirliği içinde farklı bir kapitalizm yaşarız.
Günümüzün en büyük sorunlarından birisi olan hastalıkları tanımlamada "big data" ve "yapay zeka" kullanımının bir örneği yayınlandı. Wuhan ve Shenzen bölgesindeki hastaneler ve üniversitelerin ortaklaşa gerçekleştirdiği bu projede yapay zeka kullanılarak Covid-19 için bilgisayarlı tomografi ile ayırıcı tanı konulmaya çalışıldı.
Basit bir metod ile anlatacak olursak; hastaların akciğer dokusunda meydana gelen enfeksiyona pnömoni diyoruz. Başlıca bakteri, virüs ve mantar kökenli meydana gelen bu enfeksiyonların akciğer üzerinde bıraktığı etkiler birbirinden farklılık göstermektedir. Ancak bu farklılıklar doğrudan birbirinden ayıracak kadar net çizgiler ile ortaya konulamadığı için salgının başından bu yana tarama amacıyla tomografi kullanımı konusu tartışma sebebi olmuştur.
Kablosuz ağ olan Wi-Fi; birçok akıllı cihazın birbirine bağlanmasını sağlayan bir teknolojidir. 2.4 GHz ve 5 GHz bandlarında radyo frekans yayarak iletişim kurar. Verilerin hem gönderilmesi hem de alınması konularında işlev gören, günlük hayatın her yerinde kullandığımız bir teknolojidir.
Radyo frekans temelli bu teknolojinin beden üzerine etkilerini çalışan birçok çalışma mevcuttur. Bunlardan bir tanesinden bahsetmek istiyorum.
Şiddetin şekli temelinde uygulanma yolu ile ayrılır, uygulandığı kişi ya da nesneye göre değil. Fiziksel şiddet, ruhsal-psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, sosyal şiddet gibi. Bütün bu yıkıcı davranışların kime uygulandığından bağımsız zarar gören kişi bazen soyut (mesela depresyon gibi organik olmayan) bazen de somut (ekimozlar, kırıklar, açlık, susuzluk gibi.) sonuçlar yaşar.
Anlamı parçalamak olan bir kelimedir şiddet. Fiziksel, ruhsal, sosyal, ekonomik... Artık hangi yönden değerlendirmek isterseniz.
Aynı yerde kalan, hiç top sesi duyulmayan, günde bir iki trenin geçtiği,
gece yarısı ekspressinde ufak dünyaların satıldığı bir hikaye...
İzbe
bir yerde, savaş döneminde, peynir ekmek gibi satılan hikayeleri
anlatan bir Oğuz Atay öyküsü. 3 hikayeci arkadaşın bir tren garında
silik bir yaşantısının en gerçekçi halini gösteriyor. Hasta olan bir
genç yahudi, bir genç kadın, bir kunduracı... Biriken ve sepetteki
hikayeler... Genç kadının, ölü Yahudinin veya yazarın sepeti...
Güzel bir hikayenin farklı tadı var, bu da o güzel tadı olan hikayelerden.